Muzaffer Ayhan Kara ulusalcı, Atatürkçü kesimlerin yakından tanıdığı bir isim. Siyaset bilimi alanında lisans ve yüksek lisans yaptıktan sonra, bir yandan özel sektörde yöneticilik yapmış, bir yandan da Türk siyasal yaşamı, Türk dış politikası, yakın dönem Türk siyaseti hakkında yazılar, kitaplar kaleme almış.
1983 yılından bu yana çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri çıkan Kara’nın ilk kitabı olan “Yeni Tip Müdahale ve Ordunun Restorasyon İstemi” adını taşıyor ve asker- siyaset ilişkilerini inceliyor. Kara’nın ikinci baskısı Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan son kitabı “Yön’ün Devrimi, Devrim’in Yönü” ise Devrim gazetesini ele alıyor. Kara ile Türk siyasal yaşamının son 35 yılını ve günümüzü, Türkiye için çözüm önerilerini konuştuk.
Doğan Avcıoğlu’nun yönetiminde çıkan haftalık Devrim gazetesini biraz anlatır mısınız?
Devrim gazetesi 1969 yılı Ekim ayı ile 1971 yılı Nisan ayı arasında toplam 79 sayı çıkmış haftalık bir gazete. Ben bu çalışmayı yaparken Talat Turhan’ın arşivinden yararlandım. Devrim gazetesi dönemin çok etkin yayınlarından biri olarak öne çıkıyor. Seçkin Kemalist aydınlarının yazdığı, okuduğu, incelediği, izlediği önemli bir haftalık gazete ve Kemalist çıkışın sözcüsü konumunda.
Başında Doğan Avcıoğlu var. İlhan Selçuk sürekli olmasa da dergiye yazan aydınlarımız arasında. Uğur Mumcu ilk yazılarını bu gazeteye yazmış. Çetin Altan, İlhami Soysal gibi isimler Devrim’de yazmışlar.
Günümüzde de ulusalcı çizgide faaliyet yürüten çok sayıda demokratik kitle örgütü, bu çizgide yayın yapan pek çok dergi söz konusu. Ama bunların ne toplam satışı ne de etkinliği Devrim gazetesi kadar olamıyor. Sizce bunun nedeni ne?
Kemalist Devrim’i tamamlama iddiasıyla yola çıkan çok sayıdaki vakıf, dernek, derginin son toplamda çok da etkili olamamasının temel nedeni eşgüdüm eksikliği. Bu nedenle küçük, bölgesel, yerel girişimler olarak, çoban ateşleri olarak kalıyorlar. Bunlar bir noktada, tek bir çatı altında toplanmaz ise köklü birikim oluşturamazlarsa başarısız olmaya mahkûmlar.
Devrim gazetesinin ise iktidar perspektifi var. Devrim, iktidar talebinin yayın organı. 9 Mart ile yakından ilgili, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Muhsin Batur ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Faruk Gürler’in başında ve içinde bulunduğu geniş bir asker kesimin Kemalist iktidar özlemiyle örtüşen bir gazete.
Kamuoyunda Devrim gazetesinin, Yön dergisinin devamı olduğu yönünde yaygın bir kanaat vardır. Buna ne kadar katılıyorsunuz, bu görüş ne ölçüde doğru?
İlk bakışta Devrim, Yön’ün devamı gibi görülebilir. Ancak gerçekte Devrim, Yön’ün ayrışarak devamı ve farklı bir aşamasıdır. Yön, 1960’lı yıllarda tüm solu kucaklayan bir platform konumundadır. Ama Devrim için bunu söyleyemeyiz. Yön Bildirgesi’nde Deniz Baykal, Haluk Ülman, Nihat Erim gibi sosyal demokrat aydınların da imzası vardır.
Devrim ise daha farklı bir duruşa sahiptir, farklı koşulları vardır. Örneğin sosyal demokratlar yoktur, Mihri Belli gibi Yön’de imzası bulunan pek çok sosyalist aydın Devrim’de yoktur. Yön’de net bir iktidar talebi yoktur ama Devrim’de net bir iktidar talebi vardır. 9 Mart sürecini ve onu ezen 12 Mart müdahalesini anlatan bu kitabı yazmak için o dönemi tüm ayrıntılarıyla inceledim. Ziverbey Köşkü’nde yaşananları, Cemal Madanoğlu davasını ve diğer gelişmeleri ele aldım.
Üç bölümden oluşan kitabınızı neye göre bölümlendirdiniz?
İlk bölümde 9 Mart girişiminin örgütsel boyutunu ele aldım. Yaptıkları çıkışı ve yaşadıkları hüsranı anlattım. Avcıoğlu’nun fikriyatının tarihsel izdüşümünü inceledim. Sultan Galiyev’den Jön Türklere, onlardan İttihat ve Terakki’ye uzanan, Kadro dergisi, sonrasında Yön hareketi ile yükselen ve Devrim gazetesi ile devam eden süreci tahlil ettim.
Avcıoğlu’nun önderlik ettiği hareket, diğer sol hareketlerle karşılaştırıldığında nerelerde buluşup, nerelerde ayrışıyor?
Avcıoğlu’nun fikri zeminini, dönemin diğer sol akımlarıyla karşılaştırdığımda ki bunların başında kısaca MDD denen Milli Demokratik Devrim çizgisi ile TİP vardır, şunu gördüm: MDD kamuoyunda genelde Mihri Belli’ye maledilir ama MDD çizgisinin gerçek fikri önderi bence Doğan Avcıoğlu. Avcıoğlu ve Madanoğlu, ulusal kurtuluş devrimi stratejisini bir bildirge olarak ortaya koymuşlar.
Bu çok önemli bir belge, MDD tezinin kapsamlı bir belgesi niteliğinde. Özü de şu: Kemalist Devrim yarıda kalmıştır, ortaya konan bu stratejiyle tamamlanması gerekir. Toprak reformunu sürekli gündeme taşıyan, aşiret düzenini eleştiren, yozlaşmış siyasal yapıya karşı çözüm öneren bir tavra sahiptir. İkinci bölümde ise Devrim gazetesinin yayın serüvenini işledim. 79 sayıyı incelerken, süreci gün gün, hafta hafta inceledim.
Gazetenin manşetlerini, yazılarını ele aldım. İlk çıktığı dönemde tirajı 50 bin olan, 9 Mart sonrasında ise ortalama 20 bin satan bir gazete Devrim. Kitabımda ayrıca Avcıoğlu’nun başyazılarından seçmelere, önemli yazı dizilerine, Devrim’de çıkan önemli ilan ve reklâmlara, devrim bildirilerine, devrim stratejilerine, devrimci ordu gücünün birinci ve ikinci bildirilerine de yer verdim. Kitabın üçüncü ve son bölümünde ise dönemle ilgili çok önemli eklere yer verdim.
Kadro’nun fikriyatı, Yön bildirisinin içeriği, bunlarda imzası olanlar, Muhsin Batur’un Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verdiği muhtıra, 12 Mart muhtırası bulunuyor.
Koalisyonlar kitabınızda ise önemli bir saptama yapmışsınız. Kamuoyunda yaygın ama yanlış şekilde yerleşmiş bulunan koalisyon karşıtı yaklaşımı çürütmüşsünüz.
Bu kitabımda da 1950 – 2002 arasındaki koalisyon hükümetleri ile tek parti dönemlerini karşılaştırdım. Hatta yönetimde kaldıkları süre açısından koalisyon hükümetleri çok az da olsa öndeler. Ama ülkemizde koalisyonlar hep eleştirilmiş, hep istikrarı bozan unsurlar olarak gösterilmiş. Silahlı Kuvvetler de, sermaye de, halk da koalisyonları istikrarı bozan iktidarlar olarak bellemiş.
Ama öte yandan 1950 sonrası dönemin yarısı da koalisyonlarla geçmiş. 2002 yılına kadar incelediğimde gördüm ki, istikrarı bozan hükümetler genelde tek parti hükümetleri, koalisyon hükümetleri değil. Örneğin 1950 – 60 dönemin Demokrat Parti’nin tek parti iktidarıyla geçiyor ve sonrasında demokrasiyi katleden, tek parti diktasına giden iktidara karşı 27 Mayıs 1960 Devrimi gerçekleşiyor.
12 Mart 1971 muhtırası AP iktidarına rastlıyor. 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleştiğinde de AP iktidarda. Günümüzde de AKP yüzde 47 oyla tek başına iktidar olmuş ama hakkında kapatma istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne dava açılmış bir parti. Geriye dönüp bakınca 1950 sonrası süreçte koalisyon hükümetlerinin daha istikrarlı olduklarını, askeri müdahaleye maruz kalmadıklarını görüyoruz. Bunalım ve müdahale dönemlerinde hep tek parti iktidarları var.
Bizim gibi demokrasi kültürü zayıf, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemediği ülkelerde tek parti iktidarı kendiliğinden istikrar getirmiyor. Koalisyonlar ise demokrasi kültürünü besliyor. Elbette tüm koalisyon örnekleri olumlu değil ama olumlu örnekler de söz konusu. Örneğin 20 Ekim 1991 genel seçimleri sonrasında kurulan DYP – SHP koalisyon hükümetinin, Demirel ve İnönü’nün başında bulunduğu ilk 1.5 yıllık dönemi, DSP – MHP – ANAP hükümetinin ilk 2.5 yıllık dönemi böyle dönemler.
Çalışmalarınız ışığında ülkemizdeki muhalefete nasıl bir yol öneriyorsunuz?
CHP’nin tarihsel köklerinden kopması, tarihsel özgörevini devam ettirememesi, Türk çağdaşlaşmasının öncü bir unsuru olarak görevini gerektiği gibi yapmaması onu eritti ve 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde baraj altında kaldı. Fakat CHP’nin bir dönem TBMM dışında kalması da halkın ve ülkenin bu partiye ne kadar çok gereksinim duyduğunu bir kez daha kanıtladı.
CHP yönetiminin Meclis dışında kaldığı bu dönemi özeleştiri vererek, yeterince değerlendirdiğini söylemek çok zor. Gelinen noktada CHP’nin hızla yenileşmesi, gençleşmesi, genç kuşaklarla ve genç kadrolarla buluşması gerektiği açık. Ülkemizin temel harcı olan CHP, Kemalist Devrimi yeniden ve günümüze özgü kodlarla sahiplenerek yoluna devam etmek zorunda. Bunu yapması durumunda yeniden Türk çağdaşlaşmasının motor gücü ve en ciddi iktidar seçeneği olacaktır.
CHP’nin işlevi ve görevi budur, Atatürk’ün “devrimin siyasal örgütü” olarak tanımladığı CHP’yi kurma nedeni budur. Bunları yapmayan bir CHP’nin varlık nedeni de sorgulanır. CHP, devrimden geri adım attıkça topluma yaklaştığını sanıyor ama yanılıyor. Çünkü toplum muhafazakârlaşıyor, başkalaşıyor. CHP, önüne toprak reformunu, bölgelerarası gelişmişlik farkını azaltmayı, aşiret düzenine son vermeyi, eşitliği, emeği, hakça bölüşümü koyarsa büyür. Bunu yapmayan bir CHP ise küçülür.
Türkiye’nin ciddi bir restorasyona ihtiyacı var. Kemalist, ulusal devrimci birikim, Türkiye’ye hızla kaybettiği kanı, heyecanı ve özgüveni kazandıracak, Atatürk Türkiye’sini yeniden güçlendirecektir. Kemalist Devrim’in tamamlanması için toprak reformunu, aşiret düzeninin yıkılmasını, bölgelerarası gelişmişlik farkını azaltmayı, ülkenin tamamında anayasa ve yasaların eksiksiz uygulanmasını, yurttaşlık temelinde ilişkilerin tesis edilmesini öncelikle ele almak gerekir.
Başı dik ve onurlu bir dış politikaya yönelmek şarttır. Bunun için öncelikle ve özellikle Atatürk’ün bölge merkezli dış politikasını, komşularla işbirliğini yeniden ele almak lazımdır. Emperyalizmin ulus devletleri yok etme politikasına karşı, Türkiye ulus devletlerin yer aldığı bir örgüte öncülük, çok yönlü, çok boyutlu, çok taraflı bir ittifaka liderlik etmelidir.
İran ve Venezüella’nın yaptığını yapmalıdır. Bunun için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, kendi tarihimize bakmamız yeter. Bir de Türkiye’nin yeniden Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nu gündemine alması lazım. Çekiç Güç, Keşif Güç nasıl geldi yerleşti, bunlara TBMM’de ve MGK’da kimler evet dedi, kimler önünü açtı, Irak’ın kuzeyinde Kürt devletinin altyapısı hazırlanırken kimler el kaldırdı bunları sorgulamak lazım.
Söyleşi: Barış DOSTER