Emperyalizm Kemalist devletten neden korkuyor?
Çünkü Kemalist devlet bir halk devletidir, bir halk örgütüdür. Oysa kapitalist devlet bir sınıf devletidir. Burjuva dediğimiz zenginler sınıfının örgütüdür. Burjuvalar, 1789’da Fransa’da işçi ve köylüleri yanlarına alarak, bir devrimle iktidarı aristokratlardan almış ve daha sonra kapitalizm denilen ekonomik sistemi kurmuşlardır. Kapitalizm ise, parlamenter sistem ya da demokrasi adı altında halkın sömürülmesine dayanan bir burjuva diktatörlüğüdür.
Karl Marks, bu zenginler diktatörlüğüne karşı çözüm olarak işçi sınıfı diktatörlüğünü önermişti. Böylece işçi sınıfı kendi diktatörlüğünü kurduktan sonra, toplum zaman içinde sınıfsızlaşacak ve sosyalizme gidecekti. Kapitalizm de dar Avrupa coğrafyasında ya yok olacaktı, ya da bir çıkış yolu bulacaktı.
Kapitalizm bu çıkmazdan emperyalist aşamaya geçerek kurtuldu. Daha sonra bütün dünyayı talan etmeye başladı. Artık sermaye birikimi için kendi emekçisinin artı-değeri ikinci planda idi. Kapitalizmi yakalayan bu ülkeler, kendilerini dünyaya “uygar” ve “modern” olarak kabul ettirdiler. Kapitalizmi bir “aydınlanma” olarak gösterdiler. Dünyayı talan ettikçe zenginleştiler. Zenginleştikçe, “Biz üstün ırkız” dediler. Diğer uluslar da kaynakları talan edildikçe yoksullaştılar. Yoksullaştıkça geri kaldılar. Bir sömürülen yoksul ülkeler topluluğu ortaya çıktı. Bu arada kapitalist ülkelerin burjuvaları, kendi emekçilerine bu sömürüden pay vererek, onları sosyalizm ideallerinden tamamen vazgeçirdiler. Kapitalist ülkelerin işçi sınıfından devrim bekleyen Karl Marks’ın herhalde kemikleri sızlamaktadır.
Yoksullaşan, sosyal olarak gerileyen ülkelere “Siz de bir gün kapitalistleşecek, zenginleşeceksiniz” diyerek onları yıllarca oyaladılar. Bunun böyle olması zaten diyalektik olarak mümkün değildi. Çünkü bu ülkelerin zengin kapitalist olması için, diğer ülkelerin yoksul ve sömürge olması gerekiyordu. Bu sistemin devamı için yoksul ülkelerde yerli işbirlikçi bir sınıf yarattılar. Bu sınıfa “komprador burjuvazi” denir. Bunların görevi Batılı kapitalist ülkelere, bir miktar komisyon karşılığında, ülkenin kaynaklarının akışını sağlamaktır. Bunların varlık nedeni Batı kapitalizmidir. Onun için milliyetçi değillerdir. Kendi ülkelerini sevmezler. Kendi halkına düşmandırlar. Tek görevleri Batılı hırsızlara hizmet etmektir.
Oysa kapitalist ülkelerin burjuvaları milliyetçidir. Kendi ülkelerini severler. Bütün dünyayı sömürerek ülkelerinin ve kendilerinin doymak bilmez bir şekilde zenginleşmesini isterler. Dünyadaki yoksul ülkeler, aç insanlar bunları ilgilendirmez. Onları, Irak’ta olduğu gibi, gerektiğinde silahla topyekun imha edebilirler, kaynaklarına el koyabilirler. Bu durumda, yoksul sömürge ülkelerin hiçbir zaman kapitalist bir ülke olamayacağı da ortaya çıkmaktadır. Bu yoksul ülkelerdeki komprador burjuvazi, şu ya da bu parti şeklinde daima iktidardadır.
Peki bu durumda sömürülen yoksul ülkelerin kurtuluşu yok mu?
Tabii ki vardır: Uluslar arası sermayeye karşı milli direniş ve halk devrimi. Latin Amerika’da Bolivar, Che, Fidel, Chavez gibi halk önderleri ile başarılı ya da başarısız önemli milli direnişler sergilendi. Bugünkü duruma bakıldığı zaman Venezüella ve Küba devrimleri sömürgeciliğin başını ağrıtmaktadır. Aynı şekilde Sultan Galiyev gibi milli komünistler bu görüşü savundukları için öldürüldüler.
Ancak, bu milli kurtuluş hareketini ete kemiğe büründüren ve ilk olarak başaran Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Mustafa Kemal, kapitalizmi ve emperyalizmi doğru tahlil etmiş devrimci bir önderdir. Emperyalizmden ve yoksulluktan kurtuluş yolunun milli birlik oluşturmak ve modern bir ulus yaratmak olduğunu görmüştür. Zaten tarihinden bu yana devlet kurma yeteneği olan Türk Milleti’nden modern bir ulus yaratmanın hiç de zor olmayacağını saptamıştır. Emperyalizmden kurtulmanın ve tüm bağlarını koparmanın ancak büyük bir ulus ve devlet ile olacağını tahlil etmiştir. Bu ulusun devleti, halka dayanmak, yani bir halk devleti olmak mecburiyetinde idi. Bir halk devletinin nasıl olması gerektiğini, koyduğu Altı Ok ilkeleriyle tüm dünyaya gösterdi. Bu halk devrimi ile oluşan Türk devletini Türk halkı öyle benimsemiştir ki, onu “devlet baba” olarak adlandırmıştır. Babası olarak görmüştür.
İşte emperyalizmin korkulu rüyası: Halk devleti ve bu devletin altı ilkesi. Bu altı ilke bütün mazlum ulusların kurtuluş yoludur.
Bunun için Kemalist devrimlerin varlığı, emperyalizm için hem büyük bir tehlike, hem de emperyalizmin gelişmesi açısından tek engeldir. Bu yüzden emperyalizm açısından yapılacak yegane eylem, bu Kemalist halk devletini parçalayıp yok etmektir.
Atatürk’ün ölümünden sonra devletin yapısı çok yıpratıldı. Halktan koparıldı. Halkına düşman bir örgüt haline getirildi. Ancak yine de halk devletine sahip çıkmakta ve ona saygı göstermektedir. Baştan sınıfsız, ayrıcalıksız, kaynaşmış bir toplumu amaçlayan Kemalist devlet bütün korkunun kaynağıdır. Ulu Önder’in ölümünden itibaren, yetmiş yıldır halkçı devlet yıkılıp bir sermaye, zenginler devleti yaratılmaya çalışılmaktadır. Atatürk’ten sonraki bütün hükümetler işbirlikçi ve Batıcı olmuştur. Devletin yapısı da gittikçe bir ulus-halk devleti olmaktan çıkmıştır. Atatürk’ün kurduğu devlet kuşatma altındadır, parçalanmak üzeredir. Bu durumun doğal sonucu olarak millet de kalmayacaktır. Tek çıkış yolu vardır: Atatürkçü bir halk devrimiyle bu kuşatma yarılmalı ve Türk halkı Kemalist devletini yeniden örgütlemelidir. Zira Türk Milleti yok olmak üzeredir.
Arif Bakır
|