SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ...
   
  “Devrimin amacını kavramış olanlar sürekli olarak onu koruma gücüne sahip olacaklardır.” TEK YOL KEMALİST DEVRİM!!!
  Kahramanmaraş Katliamı
 

MARAŞ KATLİAMI (24 ARALIK 1978)

Maraş Katliamı iki solcunun öldürülmesiyle başladı. Katliam 23 ve 24 Aralık 1978'de gerçekleştirildi. Katliamın hazırlık süreci 8 ay öncesine kadar gitmektedir.

MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in çeşitli dönemlerdeki konuşmaları ve MHP'nin Maraş'taki etkinlikleri katliama örnek delillerdir. Katliamdan bir hafta önce, Alevilerin ve solcuların çoğunluk olarak yaşadıkları semt ve mahallelerde görevli olduklarını ifade eden bazı kişilerin "tuhaf" bir nüfus sayımı yaptıklarını söyleyerek evleri dolaşarak, evlerde kaç kişinin yaşadığı gibi sorular sorarak ve evlere yeni numaralar vereceklerini söyleyerek kapıları kırmızı boya ile işaretlemişlerdir. Bazı belgelerde ise PTT görevlileri olduklarını söyleyen kişiler, mektupların kaybolmasını engellemek için bir çalışma yaptıklarını söylemek suretiyle kapılara boyayla işaretler koymuşlardır. Bu işaretlemelerin amacı, Alevi ve Solcu evlerini belirlemek ve kendi yandaşlarına zarar vermemektir.

Çiçek Sineması Olayı:

Maras KatliamiÜlkücü Gençlik Derneği tarafından getirilen "Güneş Ne zaman Doğacak" adlı film 16 Aralık 1978'de Çiçek Sineması'nda gösterime sokulur. 19 Aralık Günü 20.00 seansının sonuna doğru tesiri az bir patlayıcının patlamasıyla bir tahrik başlar. Salonda film sırasında sık sık "Müslüman Türkiye" "Milliyetçi Türkiye" “Koministler Moskova'ya”, "Başbuğ Türkeş" gibi sloganlar atılır. Filmi izleyenler arasında bulunan bir grup Ülkü Ocağı mensubu, "Bunu solcular attı" yollu söylemleriyle diğer izleyicileri de tahrik etmek suretiyle PTT ve CHP binalarına slaganlar atarak yönelmiş ve saldırılarda bulunmuşlardır.

Polisin olaya el koyarak, olayın ülkücüler tarafından gerçekleştirildiğini ispatlaması sonucu bazı kişiler gözaltına alınır. Patlamanın arkasındaki kişinin Ökkeş Kenger olduğu anlaşılır.

20 Aralık'ta akşam saatlerinde "Alevi ve Solcuların çoğunlukla gittiği Yeni Mahalle'de bulunan Akın Kıraathanesi'ne patlayıcı madde atılır ve iki kişi yaralanır. Sonraki akşam bir başka patlamada sağ görüşlü Güngör Gençay adlı birisinin evine atılır. Aynı akşam (21 Aralık 1978) Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu okuldan evlerine giderken silahlı saldırıya uğrarlar. Solcu olarak bilinen öğretmenlerden Hacı Çolak olay yerinde yaşamını yitirirken Mustafa Yüzbaşıoğlu'da hastaneye götürülmesine rağmen kurtarılamaz. "solcu" öğretmenlerin cenazeleri önce Maraş Lisesi önünde, ardından da beşbin kişinin katıldığı kortej halinde Ulu Cami'ye doğru yola çıkar. Bu arada faşist ve sağcı gruplar cenaze törenine saldırmak için geceden çevre il, ilçe ve köylerden adam getirmek için "Koministler, Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeşlerimizi katledecekler. Bunun hazırlığını yapıyorlar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım ” yollu çağrı propagandalarda bulunurlar. Öte yandan Maraş Müftüsü de resmi araçlarla kenti dolaşarak Sünni halkı kışkırtmıştır.

Devlet Hastanesi Başhekimi'nin, Cumhuriyet Savcısı'nın zorlamasına rağmen cenazeleri Cuma namazının bitimine denk getirmesi, işlemleri geciktirmesi başka bir soru işaretidir.

Cenaze kortejinin camiye doğru giderken polis ve askerler pankartlara kadar her şeyi toplarlar. Cenazeler camiye yaklaştığında toplanan saldırganlar "Komünistler Moskova'ya, Katil İktidar" sloganlarıyla saldırıya geçerler. Üzerlerinde bulunan taş, sopa, kiremit parçaları ve patlayıcı maddelerle korteje saldırmalarının ardından polisin grupların arasından çekilmesi ve jandarmanın yetersiz olmasıyla cenaze korteji dağılır ve cenazeler sahipsiz kalır. Cenazeler askerler tarafından Devlet Hastanesi morguna kaldırılır.

Gruplar halinde kent içine yayılarak Aleviler’in yoğun olarak bulunduğu mahallelere saldıran faşistler önlerine çıkanları dövmeye, ev ve işyerlerini tahrip etmeye başlamışlardır. DİSK, TÖB-DER, Pol-DER, CHP, TİKP, Tekstil Sendikası ve Sağlık Müdürlüğü binaları yıkılıp yakılır, av tüfeği satan dükkanları talan ederek silahları alırlar. Sokak aralarındaki çatışmalarda üç saldırgan hayatını kaybeder. Geç saatlere kadar süren çatışmalar, askerler tarafından denetim altına alınır. Bu arada 100'e yakın işyeri tahrip edilmiştir, yıkılmıştır.

Alevi ve Solculara Yönelik Toplu Katliamlar:

Maras KatliamiFaşist gruplar, cenaze töreninden sonra nasıl bir saldırı planı hazırlayacaklarını ve saldırı için kullanacakları sopa, demir çubukları, kazma, kürek, benzin ve gaz gibi malzemeleri temin ederek belli evlerde saklamaya hazırlanıyorlardı.

23 Aralık günü yapılması planlanan saldırıda halkın da yer alması için camilerde ve belediye hoparlöründen, "Dünkü olaylarda komünist ve Aleviler tarafından şehit edilen üç din kardeşimizin cenazesi kalkacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, son görevlerini yapsınlar" yönlü çağrılar ve duyurular yapılmaya başlanır.

Aleviler’in yaşadığı mahallelerde otomatik silahlarla saldırılar başlarken, bir yandan da işaretlenen evlere benzinli gazlı, yanıcı maddeler atılmaya başlanır. Ardından evlere girilerek kadın, çocuk demeden linç, tecavüz ve işkenceler başlar.

Polisin ve askerlerin bir haftadır başlayan ve son günlerde yoğunlaşan hazırlıklara yeterince önlem almamaları veya genel geçer önlemler alarak hareket etmesi saldırganların kentte istedikleri gibi hareket ederek Maraş'ı ele geçirmelerine neden olur.

Katliamı gerçekleştirenler, kadınlara tecavüz ederler, hamile kadınların karınlarını deşerler, kundaktaki çocukları bağazlarlar, kurşun sıktılar, öldürdükleri kadınlara tecavüz ederler, kadınların memelerini keserler. Çocukları gözlerinden şişlerler, insanları baltalarla saldırıp öldürürler.

Saldırganların "Aleviler, diğer mahallelerde Müslüman kardeşlerimizi, ”kadınlarımızı katlediyorlar, Camileri ateşe veriyorlar" biçimindeki propagandaları yüzünden daha önce tarafsız kalan birçok Sünni kökenli vatandaşlarımız da olaylara katılmaya başlamışlardır. Bu saldırılarda İsadivanlı ve Durak Mahallelerinde bulunan cami imamları da propaganda ve saldırılarda yer alırlar. Mahalle muhtarı olaylara katılmayanları zorlayarak silah, patlayıcı ve yanıcı maddeler toplar. Belediye araçları saldırı sırasında mühimmat ve silahlar taşır mahallelere. Saldırganlar işaretli evlerin yanında YSE binası, Sağlık Ocağı, çarşı Karakolu ve Sağlık Müdürlüğünü, işgal edip yakarlar.

Bir çok mahallede, sokakta, evde, polisler hiçbir şeye karışmazken, askerler son anda saldırıya uğrayanları kurtarmaya çalışırlar.

Askerlerin ellerinden sığınanları alıp kurşuna dizen saldırganlar, Sağlık Ocağından, Devlet hastanesine getirilenleri kurşuna dizmeye, öldürmeye başlarlar.

22 Aralık'ta faşistler tarafından başlatılan katliam beş gün sürmüştür. Devletin tüm kurumları, yetkilileri ve güvenlik güçleri durumu kontrol edememişlerdir.

Kent dışına kaçışlar çoktan başlamıştı. Öte yandan aileleri, yakınları, çocukları Maraş'ta olanlar da kente girmeye çalışıyorlardı. Katliamda rahat hareket edenler MHP'li taraftarlardı. Katliamın ganimetini de onlar topluyordu.

Meydanları kontrol etmeyi başaran saldırganlar "Kahrolsun Komünistler, Müslüman Türkiye, Din elden gidiyor, Vali istifa, İçişleri Bakanı'nın kellesini isityoruz" sloganları her yanı kaplamıştı. Askerlerin tüm önlem ve kuşatmalarına rağmen faşistler Hükümet konağında bulunan ve oraya sığınanları katletmek istiyorlardı.

Olayları, katliamı yakından izleyen ve faşistlerin kellesini istedikleri İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı ise, katliamın, solcuların tahrik etmesi sonucu çıktığını söylemekteydi. Özaydınlı bu sırada bir de Türkeş'i ziyaret ederek, alınacak önlemleri konuşuyordu. Olaylar Türkeş'in tam da istediği gibi gelişiyordu zaten... Türkeş "Ülkücüler güvenlik güçlerinin yardımcılarıdır” derken, hükümette ülkücüleri bu gözle görüyor ve koruyorlardı. Öte yandan askerlerin olayları önleme çabalarına yanıt olarak "komünist asker" sloganları bile atıyorlardı. Öyleki jandarma Alay Komutanlığı'nı bombalama eylemi bile gerçekleştirmeye çalışmışlardı.

Sağlık Bakanı Mete Tan, Türkoğlu İlçesi yakınında ülkücüler tarafından durdurulur, taş ve silahla beraberindeki konvoya saldırılarda bulunulur. Güvenlik güçleriyle saldırganlar arasında pazarlıklar yapılır. Bakan , ancak bu pazarlıktan sonra Maraş'a girebilir.

Aynı biçimde Topçam ve Karabıyıklı köyü yakınlarında Adalet Bakanı Mehmet Can, Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur ve Devlet Bakanı Salih Yıldız'ın da önü kesilir, silahlı ve taşlı saldırılara uğrarlar.Güvenlik güçlerinin müdahalesi saldırıyı engeller, ancak, Bakanlar Maraş'a korku içinde girebilmişlerdir.

Kentte yangınlar sürüp, sokaklarda cesetler kokuşurken, faşistler ise "Yaşasın Başbuğ Türkeş" propagandalarıyla sokaklarda dolaşıyorlardı.

Maraş'a gelmenin ötesinde ancak Hükümet Binası'ndan çıkamayan Bakanlar ve Milletvekilleri bir ortak bildiri hazırlayarak barış çağrısında bulunurlar. Olayların bitmesi ve kayıpların daha da büyümemesi yönünde ifadelere yer verilen bildiride, “Şerefli Türk Ordusu'na ve Güvenlik Kuvvetlerine yardımcı olunuz, evlerinizde istirahat ediniz” deniyordu. Ayrıca Milletvekilleri olayların tamamen durması için Maraş Müftüsü'nünde konuşmasını istemelerine rağmen Müftüye ulaşmaları mümkün olmaz.

Maraş Katliamı'nı gerçekleştirenler çatışmaları çevre köylere de taşırıyorlar. Köylüleri "Maraş'taki solcular, koministler, Aleviler birleşerek camileri bombalıyorlar, mahallelerde Sünni müslümanların evlerini tahrip ediyor ve yakıyorlar. Kadınlara-kızlara tecavüz ediyorlar. Alevi köylerinden silahlı militanlarını Maraş'a getiriyorlar. Biz de Maraş'a giriş yollarını kontrol edelim. Bir bölümümüz de Maraş'ta direnen kardeşlerimizin yardımına gidelim" biçiminde kışkırtmalarla çevre Sünni köyler de olayların içine çekilmişlerdir. Bunun sonucunda çevre yolların giriş ve çıkışlarını kontrol altına alanlar da yolcuları sorgulamaya, Alevi olanlara işkence yapmaya, bazılarını da öldürmeye kadar götürmüşlerdi işi.

İmamların Rölü ve Kini: 22 Aralık günü Cuma namazında Bağlarbaşı İmamı Mustafa Yıldız'ın söyledikleri olayın dincilerle, faşist ülkücülerin nasıl bir araya geldiklerini ve ortak hedeflerini nasıl örtüştürdüklerini göstermektedir. Kara İmam, Cuma vaazında "Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır" diyor. Halkı tahrik etmeye çalışan diğer faşist ve dinciler ise, "Allah için Alevileri, gavurları vurun, evlerini yakın. Solcuları öldürün. Polis ve asker durdurursa dönün onları da vurun" diyorlardı.

Maraş'ta bu tahrik ve propagandalar, tertipler katliam, yakma yıkmalar, 25 Aralık gecesi ancak durdurulabilir. Olaylarda 111 kişi ölmüş, binin üzerinde insan yaralanmıştır. 552 ev ve 289 işyeri yakılıp yıkılarak tahrip edilmiştir. Olayların ardından Alevi nüfusunu, yüzde 80'inin Maraş'ı terk ettiği istatistiklere geçmese de biliniyor.

DEVLETE GİZLİ BİR RAPOR

Maras Katliamiİçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, Maraş Katliamı’nın gün ışığına çıkartılması için özel bir ekibi görevlendirir Özel ekip ayrıntılı raporunu İçişleri Bakanı’na sunar. Ancak raporun içeriği gizli tutulur. Gündem Dergisi , bu raporu elde etmiş, bazı bölümlerini yayınlamıştır. Raporun yayınlanan bölümü şöyle:

“18.12.1978 günü, ÜGD Maraş şubesi ikinci başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger ve üçüncü başkan Mustafa Tecirli’ye “Halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için solcuların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını” emretmiştir. Atılacak dinamit için Başkan Mehmet Leblebici ile görüşür ve bir köye gelir, aynı gün birinci başkan Leblebici Ankara’ya hareket eder...

“15 gün öncesinden itibaren, gelecek program olarak “Zeynel ile Veysel” filminin parçası gösterilmişken ve ayrıca yedek olarak sırada iki film daha bulunurken, Adana Maraş ÜGD Şubesi’ne gelen iki şahsın getirdiği bu film (‘Güneş Ne Zaman Doğacak’), 16 Aralık’ta aniden gösterime sokulmuştur...

“Patlama sesinden sonra ilk kaçan Salman Ilıksoy’un peşine düşülür. 40 metre sonra yakalanır ve çarşı karakoluna götürülür. Bu sırada patlama olayını ve bombayı atanı gördüğünü ve tanıdığını ifade eden Cuma Avcı isimli şahıs da karakola getirilir... Salman Ilıksoy, polis memuru Mahir Güney ve polis memuru Hasan Aydın, ‘Bombayı atanı tanırım’ diyen Cuma Avcı’nın karşısına çıkarılır. Cuma Avcı ortada bulunan polis memuru Hasan Aydın’ı göstererek, tanıdığını bildirir. Emniyet Müdür Yardımcısı Hüsnü Işıklı’nın ikazı üzerine ikinci kez polis memuru Hasan Aydın’ı göstererek tanıdığını bildirir. Teşhise katılan dışarı çıkartılır. Konu için zabıt tutulmaz. Bu arada tanık Cuma Avcı’ya, ‘o polis memuru idi. Suçlu o değil. Bombayı atanlar parkalı olur. Onlar uzun bot giyerler, sakallıdırlar, bıyıklarına dikkat ettin mi?’ gibi şeyler söylenir. Sonra Salman Ilıksoy yine amir odasına teşhis için alınır. Ve tabii Cuma Avcı bombayı atan şahsı ısrarla tanır ve teşhis eder. Son olarak, Emniyet Müdürü Kamuran Korkmaz’ın emriyle aynı karakolun bir başka odasına geçilerek, dosyada bulunan teşhis zaptı düzenlenir...

“Olaylardan önce, Ankara İli Bahçelievler, Karşıyaka ve Keçiören semtlerinde oturdukları bilinen Hüseyin Yıldız, Ünal Ağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk ile Mehmet Gürses isimli şahısların Kahramanmaraş iline gittikleri öğrenilmiştir. Yine İskenderun Demir Çelik İşletmesi’nde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri Kuşçu, Çelik-İş Sendikası yetkililerinden Tuncay Terekli...isimli şahısların olaylardan önce ve olaylar sırasında Maraş’a gittikleri öğrenilmiştir.

“19-25 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş ili otellerinde kalan kişilerin günlük kayıtlardaki isim listesine göre (..) aynı isme sahip kimi kişilerden, meslekleri bir seferinde terzi, bir seferinde çiftçi gibi değişik kayıtlar alınmıştır. Bunun dışında raporda, o günlerde herkesin dikkatini çeken Milli Piyangocularla ilgili ilginç bilgiler vardı. ‘Adıyaman ilinden gelerek Çelik Palas Oteli’nde 19-20 Aralık 1978 günlerinde yatan ve kendilerini Milli Piyangocu olarak tanınan 26 değişik isimli şahısların Milli Piyango İdaresinden alınan, 26 Ocak 1979 gün ve 013/653 sayılı yazıları ve ekinde bulunan belgelerden, ne sabit ne de seyyar bayii olmadıkları anlaşılmıştır. Yine ekte bulunan 013 sayılı yazıdan, yalnız 9 ve 31 Aralık günlerinde çekiliş yapıldığı anlaşılmıştır. Kahramanmaraş ilinde de yeteri kadar Milli Piyango bayii vardır. Ve 19-22 Aralık günlerinde çekiliş olmayacağına göre, sahte meslek göstererek kalan bu kişilerin, olaylardan haberdar olarak gelmiş militanlar oldukları kanısı uyanmaktadır.

“Milli Piyangocuların Kahramanmaraş’a doluştuğu bu günlerde bazı evler ve işyerleri üç hilal çizilerek, bazıları ise üzerlerine çarpı konularak işaretleniyor, şehirde çeşitli yerlerde solcular, Aleviler ve hükümet aleyhine slogan yazılıyordu.

“22 Aralık 1978 günü Maraş’ta olaylar patlak verdiğinde iki ayrı telefon görüşmesi daha yapılmıştır.

“İskenderun Demir-Çelik İşletmesi’nde çalışan Alaattin Eryaman isimli şahıs, Kahramanmaraş İli 3050 numaradaki şahıs ile konuşurken, 3050 numaradaki kişinin, ‘Benzinlikte toplandık, mahallelere saldırdık’ dediği öğrenilmiştir.

“Adana ilinden bir şahıs, Malatya Özel Doğu Kliniği Doktoru Muhittin Turgut’u telefonla aramıştır. Yapılan bu telefon konuşması sırasında, Adana’daki şahıs, ‘Kahramanmaraş’tan oraya yaralılar gelecek, dikkatli olun’ demiştir. Muhittin Turgut, ‘Orasını bana bırakın. Malatya olaylarında bir açık verdim mi ki bunda vereyim. Malatya olaylarında ne şekilde çalıştığımı siz de bilirsiniz’ karşılığını vermiştir”

Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Gerekçeli Kararında katliamı planlayıp, uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Derneği, MİSK gibi yasal parti ve örgütlerle ETKO, Kontr-gerilla gibi illegal örgütlerin adı geçer. Bu isimler sanık ifadelerinde, tanık beyanlarında ve güvenlik görevlilerinin raporlarıyla, basında çıkan haberlerde yer alır.

Yaşayanların Ağzından Katliam

Maras KatliamiMeryem Polat: “Beş çocuğum, damadım ve kızımın nişanlısı vardı. Evimiz, mahallenin en ucundaydı. Ortalardaki bir eve gittik. Sabahtan başlayıp ikindiye kadar bütün evleri yaktılar. Bir çocuk kazanda yakıldı. Bizim evin de yandığını duydum, çocuklarla gittik, baktık yanıyordu. O sırada bağıra bağıra 100 kadar kişinin geldiğini gördük. Hemen yanan evin bodrumuna sığındık. Her şeyi tekrar talan ettiler. Biz bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydı. Tahtalar yanıyor, üstümüze düşüyordu. Evim kül oldu. Bodrumda sekiz kişiydik, orada olduğumuzu anlamadılar, çıkıp gittiler. Askerler gelip bizi Ticaret Lisesi’ne götürdüler.

Kamil Berk: "23.12.1978 günü, geceden beri bir şeylerin olacağının kuşku ve korkusunu yaşıyorduk. Ama yine de, devlet var diye biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki,... sabahın ilk saatleriydi, güneş doğmak üzereydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük bir grup bağırarak yürüyorlardı. Mağaralı Deresi’ni geçerek Ahmet Tabak’ın motorunu yaktılar. Sonra Ahır ‘Dağı’na doğru gittiler. ‘Allahını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim’ çağrısıyla ve bağırmalarıyla mahalle içinde saldırıya geçtiler. Bu sırada askerler geldi, saldırganları aşağı doğru indirdiler. Öğleden sonra yeniden geldiler. Benzin şişeleri vardı. Alevilerin evlerine saldırdılar, evlerin penceresinden benzin şişelerini içeri attılar; arkasından gazlı bezleri ateşleyerek içeri attılar. Evleri ateşe verdiler. ‘Maraş size mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP‘ diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar. Korkudan kaçıp kurtulmak isteyenlere arkadan ateş edip öldürüyorlardı. Bu sırada evden çıkmakta olan Cemal Bayır ve Ali Ün’e silahla ateş ettiler ve öldürdüler. Biz de Molla Tabak’ın evine sığındık. Bu eve de ateş ettiler. Merdiven başında içeri girmeye çalışan Fatma Baz ile Zeynep Aydoğdu’yu kurşunla öldürdüler. Fatma Baz’ın kucağındaki 6 aylık oğlu Yılmaz da kurşunla öldürüldü. Molla Tabak’ın evine çok insan sığınmıştı. Dışarıdan yağmur gibi kurşun geliyordu. Evin camları, kapıları delik deşik olmuştu. Bizler içerde birbirimize sarılarak hem ağlıyor, hem korunmaya çalışıyorduk. Askerler geldi, hepimizi kışlaya götürdüler. Evlerimiz, eşyalarımız hem yağmalandı, hem yakıldı”

Yeter İşbilir: ”Ali Rıza İşbilir kaynım olur. Dumlupınar Mahallesi Neyzen Sokakta oturmaktayız. Ali Rıza İşbilir’in polis memuru olan kardeşi Hacı Veli’yle yeni evliyiz. Kaynım Ali Rıza’nın evinde kalıyorduk. 23.12.1978 cumartesi günü öğleden sonra tahminen saat 15.00 sıralarında ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfeği bulunan saldırganlar, oturduğumuz evin önüne geldiler. ‘İşte sarı öğretmen Ali Rıza İşbilir’in evi’diye bağırdılar. Dışarıdan evi kurşun yağmuruna tuttular. Bir kısmı dama çıkarak bacaları yıkmaya başladı. Sonra oturduğumuz evin kapısını, duvarlarını, kazma ve baltayla kırarak, sökerek içeriye girdiler. Ben, odada bulunan elbise dolabının içine girdim, saklandım. saldırganlardan bazıları ellerindeki tahta ile dolaba vurmaya başladılar. ‘Aman ben varım’ diye bağırarak ve ağlayarak dışarı çıktım. Tahta ile bana vurmak isterken, elimi önüne siper ettim. Elim ve kolum ağır yaralandı. Bir ara fırsat bulup dışarıya doğru kaçarken, merdivenlerde kaynım öğretmen Ali Rıza İşbilir’in karısı Ayşe’nin ve kızı Sebahat’ın orada yerde yattıklarını, üzerlerinde televizyon, biriket, taş, tahta parçalarının bulunduğunu, her taraflarının kan olduğunu görüp üzerlerine düştüm. Sonra kendime geldim ve kalktım, aşağıya doğru kaçmaya başladım. Arkadan tüfekle ateş ettiler, omuzumdan yaralandım. Sokakta birkaç evin kapısını dövdüm, hiçbiri içeri almadı. Arkamdan koşarak beni yakaladılar, evdeki ölülerin yanına götürdüler. ‘Türk müsün, gavur musun?’ diye sorguya çektiler. Yaralarımdan kan akıyordu. Ben de ‘Türküm, buraya yeni gelin geldim’ dedim. Birisi, ‘Bırakalım, bu Türkmüş’ dedi. bazıları da ‘Elimize geçmişken öldürelim’ diyordu. Üzerimdeki bilezik, küpe ve altınlarımı aldılar. Sonra beni aşağı indirerek caddeye doğru götürdüler. cadde üzerinde Ali Rıza İşbilir’in oğlu Mehmet’i sopa ve kalaslarla dövüyorlardı. Bir saldırgan, Mehmet İşbilir’e ‘Bu senin neyin oluyor?’ diye sordu. O da, ‘Benim amcamın karısıdır, yeni gelin geldi. Onu öldürmeyin’ dedi. Beni oradan alarak bir düğün evine götürdüler. Sonra babamın evinin yakınına götürüp bıraktılar. Kaynım öğretmen Ali Rıza, karısı Ayşe, kızı Sebahat, oğlu Mehmet ve eşim Hacı Veli İşbilir’i öldürdüler. Evlerini, eşyalarını da yaktılar.”

Maviş Toklu: “24.12.1978 Pazar günü, saat 10.00 sıralarında mahallemizin Muhtarı Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkem’ın başında bulunduğu saldırgan bir grup, ‘Allah Allah, Koministlerin kökünü kazıyacağız, büyük-küçük demeyin, komünistlerin kafasını ezin’ diye bağırıyorlardı. Muhtarın elinde silah ve bayrak vardı. Diğerlerinin elinde silah, patlayıcı madde, gaz, benzin, sopa gibi saldırı malzemeleri vardı. Evime hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler. Odada oturan kocamı (Kalender) alıp bahçeye çıkardılar. Ben de arkalarından koşarak çıktım. Muhtara, ‘Aman etmeyin eylemeyin, kocamı öldürmeyin, çoluk çocuğumu meydanda koymayın’ diye çok yalvardım. Muhtar bana dönerek, ‘Çocuklarını götür, Karaoğlan beslesin, kocanı Karaoğlan’ın yoluna kurban kesiyorum’ dedi. ‘Karaoğlan kim?’ diye sorduğumda, ‘ECEVİT’ diye cevap verdi. Kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarıldım, üstüm başım hep kan oldu. ‘Aman muhtar etme eyleme, sen ne ediyorsun?’ dediğimde ‘Pişirdik pişirdik, koministler gelsinler, hep yesinler’ dedi. Saldırganlar, bu defa yakınımızda oturan kardeşim Hüseyin Toklu’yu götürmek için evinin etrafını sardılar ve kardeşimi içerden çıkardılar. Yine muhtara yalvardım yakardım. ‘Kocamı öldürdün, bari kardeşimi öldürme’ diye yalvarıyordum. Muhtar ise, ‘Hüseyin’i de Karaoğlan yoluna kurban ediyorum. Biz Karaoğlan yoluna bu sene kurban keseceğiz, bayram günü gelmiş’ dedi ve kardeşim Hüseyin’i işkence ederek öldürdüler.

“Sonra, karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen çok yaşlı Cennet Çimen’in evine gittiler. Bu kadını, ‘Gel nene, gel nene’ diyerek elinden tutup dışarıya çıkardılar. Cennet kadın, gözleri görmediği ve yaşlı olduğu için öldürülenlerden ve yakılanlardan habersizdi. Sanıklardan Cuma Yalçın ile Nuri Boğa tornavida ile Cennet kadının (80 yaşında) gözlerini oydular, sonra silah sıkarak öldürdüler. Yakınında bulunan helanın çukuruna baş üzeri atıp, üzerine at arabasını devirdiler. Daha sonra hem bizim evi, hem diğer evlerin tümünü yaktılar. Fevzi Görkem, ‘Yürü, hadi seni kurtarayım’ diyerek beni alıp götürdü. Bir süre yürüdük, aniden kalbim sıkıştı, yürüyemedim. beni bırakıp gitti. Biraz dinlendikten sonra evime döndüm. Evimin her tarafı alev, kül ve kan... Azıcık dinlendim, askerlere haber vermek ve sığınmak için çıktım. Yolda Mustafa Göktaş, bir elini İbrahim Usta’nın boynuna sarmış, diğer elinde de tabanca tutuyordu. İbrahim Usta’ya, ‘Senin kanını evime akıtmayayım’ diyordu. Götürdü, saldırgan topluluğun içine itti, topluluk İbrahim Usta’yı dövmeye başladı, sonra da onu öldürdüler. Ben de kör-topal sürünerek askerlere sığındım...”

Maras KatliamiAsker tanıklardan Yüzbaşı Timur Şen “Kahramanmaraş 3. Tabur 8.Bölük Komutanı olduğunu; 22.12.1978 günü cereyan eden cenaze töreni olayları sonrasında, General Boğuşlu’nun başkanlığında yapılan toplantıda, Yörükselim mahallesinde oturan Alevilere karşı harekete geçileceği yolunda istihbarat alındığı için bu mahalle ile diğer mahalleler arasında birliklerin yerleştirilmesine karar verildiğini; kendisinin de 3. Tabur 8. Bölük ile beraber 23.12.1978 günü 04.30-05.00 civarında Jandarma Komutanlığı (Şehit Çuhadar Ali Caddesi’nin doğuya uzanan kısmı-Işık Caddesi-Pınarbaşı Caddesi) tertibat alındığını; Uğrak Pastanesinin bulunduğu köşedeki yola (Uzunoluk Caddesi-Işık Caddesi), şehirden gelip Askeri Gazino’ya çıkan yola (Enstitü Caddesi), Vilayet Konağı’na çıkan yola (Pınarbaşı Caddesi) ve bunlardan özellikle Uzunoluk Caddesi’nin Işık Caddesi ile kesiştiği Uğrak Pastanesi’nin bulunduğu köşeye askerleri yerleştirdiğini; her birinin başına 3 takım komutanı görevlendirdiğini, kendisinin de elindeki telsizle Uğrak Pastanesi’nin önünde yer aldığını; saat 07.00 sıralarında gün yeni ışımaya başlarken Belediye hoparlöründen, ‘Dünkü olaylarda şehit edilen 2 din kardeşimizin bugün cenazesi kaldırılacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, din kardeşlerimiz son görevinizi yapın’ şeklinde ve genel mahiyeti itibarıyla sağ görüşlü kişileri toplamayı amaçlayan anonsların yapıldığını; anonsların arkasından da anonsu yapan dernek veya partinin isminin söylendiğini; bu anonsların 08.00’e kadar devam ettiğini; durumu telsizle Tabur Komutanı’na bildirerek anonsların önlenmesini istediğini, Tabur Komutanı’nın Vali ile temasa geçtiğini söylediğini; bu anonslar üzerine köşe başını tuttuğu yollardan şehir merkezine doğru şahısların birer ikişer inmeye başladığını,

“Saat 09.00 civarında Uzunoluk Caddesi’nden yukarıya tertibat aldığı yere doğru ellerinde kalın sopalar ve taşlar olan, ‘Kahrolsun komünistler, Şehitlerimizin kanını yerde bırakmayacağız, hesap soracağız’ diye bağıran, yol üzerindeki işyerlerini tahrip ederek ilerleyen 15.000 kişi civarında bir topluluğun gelmekte olduğunu; Uğrak Pastanesi’nin köşesinde 15 askeri” bir Takım Komutanı ve kendisinin beklemekte olduklarını, grubun hareketlerini devamlı olarak Tabur Komutanı’na rapor ettiğini; yolun ortasına bir makineli tüfek yerleştirerek beklemeye başladığını; grupla arasında 100 metre kalınca gruba doğru giderek daha fazla ilerlememelerini, bağırmamalarını, aksi halde ateş açacağını söylediğini; grubun bu ihtar üzerine durduğunu; ellerindeki sopaları devamlı salladıklarını; hepsi ile muhatap olamayacağını, liderleri kimse onun gelip konuşmasını söyleyince, grubun önünde lider pozisyonundaki 3 kişinin gayet küstahça ve ellerindeki sopalarla kendisine doğru ilerleyerek, ‘Söyle, biziz’ dediklerini; bu 3 kişiyi bir gün önceki cenaze töreni olayları sırasında Ulucami önündeki sağ grubun en ön saflarında görmüş olduğunu ve tahrik edici davranışlarda bulunduklarını fark ettiğini; bu 3 kişiden birisinin olaylardan sonra yakalandığında teşhis ederek hakkında ifade verdiğini ve isminin Şaban Denizdolduran olduğunu, bu 3 kişiye bulunduğu yerden geçemeyeceklerini, bu hususta emir aldığını, geçmeye çalıştıkları takdirde makineli tüfekle ateş ettireceğini ve ne pahasına olursa olsun buradan geçirtemeyeceğini söylediğini; bu 3 kişinin kalabalık gruba dönerek geçemeyeceklerini söylemesi üzerine grubun içinde dalgalanmalar olduğunu, kimisinin geriye döndüğünü, kimisinin tekrar kendilerine doğru yürümeye başladıklarını, bu gruptan bir kısmının, ‘Bizim Orduyla işimiz yok, bırakın bizi yukarıya geçelim’ dediklerini; kendisiyle konuşan 3 kişinin ise topluluğa dönüp, ‘Yörükselim Mahallesinde arkadaşlarımız şehit ediliyor, gidelim’ diyerek grubu tahrik etmeye çalıştıklarını; ancak topluluğun kendisine karşı tecavüzkar hareketi olmadığı gibi, kendisini de geçmeye çalışmadıklarını; bu arada şehir içinde muhtelif yerlerden, özellikle Yörükselim Mahallesinden yoğun şekilde makineli tüfek sesleri geldiğini, saat 09.00-09.30 sıralarında yine Belediye hoparlörlerinden Valiliğin sokağa çıkma yasağının ilan edildiğini, bunun üzerine kendisinin hem bu üç kişiye hem de gruptakilere dağılmalarını, evlerine gitmelerini tekrar söylediğini; gruptan kopmalar olmasına rağmen 4 veya 5 bin kişi civarında bir topluluğun hava kararana kadar sokakta kalmaya devam ettiğini; topluluğun liderlerine çocukları niçin aralarına aldıklarını, ateş etmesi halde, doğacak panikten ezilip ölebileceklerini söylediğinde ‘Onlar davalarına inanan kişiler, bu yaşta davalarına hizmet ediyorlar’ diye cevap verdiklerini,

”Sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra Yörükselim Mahallesin’in bulunduğu tarafa doğru koşarak gelen 4-5 kişiyi yakaladığını; bunlardan birinin üzerinde ucu kıvrık keskin orak şeklinde kesici bir alet (tahra), iki üç dinamit lokumu, bol miktarda tüfek fişeği, dinamit kapsülü ve pantolon kemerine sokulmuş şişe içinde benzin bulunduğunu; yakaladığı bu şahısları çok yakındaki Merkez Polis Karakolu’na gönderdiğini; grubun saat 21.00 sıralarında tamamen dağıldığını”ifade ediyor.

BASINDA KATLİAM

Hürriyet( 26.12.1978)

“Girilen evlerden ve enkaz altından cesetler çıkarılıyor. Cesetlerin kokmaması için çevre illerden buz istendi. Cuma gününden bu yana örgütlenmiş saldırgan toplulukların yarattığı dehşet ve terör...Ölü sayısı 98, yakılan-yıkılan enkaz altında cesetler bulunduğu, askeri birlikler, girilmeyen Yörükselim Mahallesi’ne giderek kontrol altına aldı. Çamlık tarafında bir topluluk askerlerin üstüne ateş açtı.

“Mağaralı Mahallesi’nde kokmaya başlayan 16 ceset bulundu. Otopsilerin Belediye Mezbahasında yapıldığı öğrenildi. 2500 kişilik seyyar mutfak Ankara’dan getirildi.

“Saldırganlara dinamit lokumu ve silah dağıtıldı. Adını açıklamayı sakıncalı bulan bir yetkili, ‘Maraş Müftüsü’nün resmi araçlarla kenti dolaştığını ve halkı kışkırtıcı konuşmalar yaptığını, olayların bundan sonra başladığını’ öne sürdü”

Cumhuriyet: (25.12.1978)

“24.12.1978 sabahı saat 10.15 sıralarında sağcı gruplar, sokağa çıkma yasağına karşın kentin sokaklarında birikmişler; bin kişilik bir grup Vilayete yürümeye başlamışlardır. Topluluğun dağılmasını isteyen jandarmalara saldırınca aralarında çatışma çıkmış, jandarmalar havaya ateş etmek zorunda kalmışlardır. Ve beş bin mermi yakılmıştır. Sağcıların ellerinde Amerikan yapımı M.1. piyade tüfeklerinin bulunduğu, Vilayete yakın bazı binaları ateşe vermişlerdir.

“Yakınlarını kayıp eden çok sayıda yurttaş, vilayet önüne gelerek ‘Biz bu şehirden gitmek istiyoruz. Bize yardım edin, asker değil, şehri terk için araç istiyoruz’ diye bağırıyorlardı.

”YSE Bölge Müdürlüğü’nün binası, sağcı saldırganlarca işgal edilmiştir. Orada silah dağıtıldığını, Yörükselim, Yeni Mahalle ve Sakarya Mahallesi’nde iki günden beri mahsur kalan kişileri kurtarmaya giden polislerin üzerine uzun menzilli silahlarla ateş açılmıştır.

“Yapılan saldırılardan sonra acilen evlerde kadın ve çocukların kurşuna dizildiği, boğazlarının kesildiği, daha sonra ölülere gaz dökülerek evlerinin ateşe verildiği bildirilmiştir.”

Aydınlık (16.01.1979)

“Evimize saldırmışlardı, kaçtık. Mecburen Mahmut Kuşat’ın (Kürt Mahmut) evine sığındık. Kendisinden korkuyorduk. Bize, ‘Biraz sonra geleceğim’ diyerek dışarı çıktı. O sırada telefon çaldı, telefonu açtım. telefona çıkan şahıs, ‘Ben Ahmet Yıldız’ım dedi ve Mahmut’u sordu. Kendisine ‘Evde olmadığını ve benim de akrabası olduğumu’ söyledim. ‘Biz burada komünist Alevileri epeyce öldürdük’ dedi.’Elimize geçen kominist kurtulamıyor, doğruca fabrikaya atıyoruz. Nusret (Nusret Kusat, Mahmut’un oğlu) İslahiye’den bir sandık silah getirdi. Burada pek gözükmemesi için gönderdim. Herhalde eve gelir. Şu anda bizim Bekir ve Mehmet bir Aleviyi çevirdiler. Durum iyi. Bizim gibi yaparlarsa, şehirde hiçbir Alevi komünist sağ bırakmayacağız. Sizin orada durum nasıl?’ dedi. İyi, iyi burası sakin, dedim ve korkudan kapattım.

“Hemen Vilayeti aradım. çıkan komutana, ‘15 dakika içerisinde bizi kurtarmazsanız öldürecekler’ dedim. Eğitim Enstitüsü’ne de telefon ettim. Bizi kurtarmaları için yardım istedim. 15 dakika kadar sonra zil çaldı. İçeri Mahmut Kuşat girdi. Hemen telefona koştu. Telefonda Başhekim Çetin Diker’le görüştü. ‘Ağabey Komünist Alevilerin seni öldürdüğünü duyduk ve çok üzüldük, şükür sağsın’ dedi. Evde bulunanlar titremeye başladık. Askeri arabalar o anda geldi. Kurtulduk”

Davanın Sonucu ve Yargılanmalar

Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay İlleri Sıkıyönetim Askeri Komutanlığı 1. Nolu Askeri Mahkemesi’nin gerekçeli kararı şöyledir:

804 kişi hakkında dava açılır. Bu sanıklardan 29’u ölüm cezasına, 7’si müebbet hapse; 7’si 15-24 yıl arasında, 29’u 10-15 yıl, 259’u da 5-10 yıl arasında, 26’sı ise 1-5 yıl arasında hapis cezası almışlardır. 379 kişi davadan beraat ederken 68 kişi firarda olduğu, veya dava sırasında ölmüş olduğu için davadan düşerler. Öte yandan ölüm ve müebbet hapis cezaları dışındakilere 1/6 oranında cezai indirim uygulanmış ve cezaları azaltılmıştır. Ardından mahkemenin kararı Yargıtayca bozulmuştur. Yeni yargılama sonucunda da idam cezaları uygulanmadı. Kanlı Maraş dosyası sessizce kapatılmış oldu.

 MARAŞ Katliamı'nın yıldönümü! 1
MARAŞ Katliamı'nın yıldönümü! 5
MARAŞ Katliamı'nın yıldönümü! 8
MARAŞ Katliamı'nın yıldönümü! 9
MARAŞ Katliamı'nın yıldönümü! 11
MARAŞ Katliamı'nın yıldönümü! 12
MARAŞ Katliamı'nın yıldönümü! 13

b) Resmi Kurum ve Kişiler

Hükümet binasına saldırı

22 Aralık’ta başlatılan ve beş gün devam eden katliamda, devletin yetkilileri ve güvenlik güçleri tamamen yetersiz kalmışlardı. Öyle ki Vali’nin eşi, polislerin, memurların aileleri ve halktan on binlerce kişi hükümet binasına sığınmışlardı. Saçını yolan kadınların, anne ve babasını arayan çocukların gözyaşları, yaralıların iniltisi, dışarıda kan ve ateş. Bu insanların acısını paylaşmaya çalışan basın temsilcileri de üzüntü içinde bilgi almaya çalışıyorlardı. Cumhuriyet Gazetesinin muhabirlerinin izlenimi şöyle:

“Kahramanmaraş’tan Gaziantep’e ve Adana yönlerine traktörler, kamyonlar, taksi ve minibüslerle büyük bir insan akımı vardı. Askerler, akımın 24 saatten beri devam ettiğini söylüyorlardı... Kardeşlerini, bacılarını, anne ve babalarını kaybetme endişesini taşıyan insanların oluşturduğu bir başka akım, çeşitli kentlerden Maraş yönüne...

Vilayet binasının ikinci katı kadın ve çocukların oluşturduğu büyük bir kalabalıkla doluydu. Kiminin evi yanmıştıı, kimi can güvenliği olmadığı için sığınmıştı vilayete. Ve çocuklar ağlıyordu... Üç gündür açtı bu çocuklar. Bu kalabalığın arasına katılan gazeteciler, sık sık ağlamaklı sesli insanlardan şu sözleri dinliyoruz. “Biz de kapımıza MHP’li yazsaydık bunlar başımıza gelmezdi. Suçumuz onlar gibi düşünmemiştik. Bu bir çatışma değil, tek yanlı bir katliamdır. Çocuklarım evde kaldı, komutan kurtarın onları, evim yanıyor.

“... ve bir kadın ağlıyordu vilayetin önünde... dizlerini dövüyordu, saçlarını yoluyordu.... Ak saçlı ak bıyıklı bir ihtiyar ‘ölüyoruz’ diye bağırıyordu. Yurttaşlar, tam bir tepki havası içinde olayları izlemeye gelen AP’li ve CHP’li parlamenterleri sert dille eleştiriyordu.

“Devlet Hastanesinde görünen daha bir dehşet vericiydi. Hastane cephe gerisi bir sağlık kuruluşu görünümü kazanmıştı. Birbiri peşi sıra hastaneye getirilen yaralılar yataklar dolu olduğu için koridorlara taşınmıştı. Doktorlar bir ameliyattan öbürüne koşuyorlar...” 39

Faşizm karşıtları katliamdan kaçarak hükümet binasına sığınmışlardı. Bu saldırganlar bu sığıntıları istiyorlardı. Katliamda kararlılardı. Hükümet binasının etrafını çevirdiler. Kahramanmaraş Emniyet Müdür Yardımcısı Hüsnü IŞIKLI’nın anlatımı: “Saldırgan gruplar, tekbir getirerek ‘Müslüman Türkiye’ sloganıyla hükümet konağına saldırı düzenleyerek ele geçirmeye çalıştılar. Hükümet konağına sığınan bazı memurlar ve bunların aileleri ile bir kısım yurttaşın askeri araçlarla buradan alınarak şehir dışına nakledilmesini istediler. Askeri birlikle çatışan saldırganlardan 6 kişi yaralandı.” 40

Hükümet binasına sığınanların başka yerlere nakledilmek istenmesinin nedeni ne olabilir? Nedeni açıktır; hükümet binasında 35 bine yakın sığıntı bulunmaktadır. Bina dışına çıkarıldıklarında, ve değişik yerlere gönderildiklerinde, bu kadar insanın korunması zorlaşacak, zaten yetersiz olan mevcut güvenlik güçleri çok sayıda bölgeyi korumada büsbütün yetersiz kalacak ve bu da, katliam için en uygun koşul olacaktır.

Saldırganların hükümet binasına yönelik saldırısını, binayı korumakla görevli askeri birliğin komutanı olan Yüzbaşı Mustafa PEKER’in, tutanaklara geçtiği şekliyle, anlatımından: “24. 12. 1978 günü bölüğüne vilayet konağı etrafında ihtiyat ve emniyet görevi verildiğini, bölüğündeki kariyerlerden birisi Adliye binasının köşesinde ve yol üzerinde, diğer kariyeri vilayet binasının diğer köşesine yerleştirdiğini, Adliyenin köşesindeki kariyerin ön tarafında da 12-13 kişilik bir mangayı yolu tam kapayacak şekilde sıraladığını, kendisinin de manganın hemen arkasında bulunduğunu, saat 10.00-10.30 sıralarında Kıbrıs Meydanından vilayet binasına doğru 2000 kişinin üzerinde bir kalabalığın önünde ve yanında yürüyen bazı kişilerin pardesülerinin altında tabancalar olduğunu, topluluğun ‘Kahrolsun komünistler, Müslüman Türkiye, din elden gidiyor, Vali istifa, İçişleri Bakanının kellesini istiyoruz’ şeklinde sloganlar attığını, topluluğun ön kısmı özel idare binasının oraya gelince, önce sözle sokağa çıkma yasağı olduğunu, dağılmalarını ikaz ettiğini, fakat topluluğun yürümeye devam ettiğini, bunun üzerine Tugay komutanı General BOĞUŞLU’nun emri ile vilayet binasının önünde, köşesinde bulunan kariyerleri de adliyenin köşesindeki kariyerlerin yanına getirerek birini yol ortasına, diğerini de sol tarafına yerleştirdiğini, kalabalığın yürümesine devam etmesi üzerine bu defa yine Tugay komutanının emri ile kariyerlerin ve erlerin önce havaya ikaz atışı yaptıklarını, kalabalığın yürümesine devam etmesi üzerine bu defa erler tarafından topluluğun önüne ikaz atışı yapıldığını, bunun üzerine topluluğun dağılmaya başladığını, kariyerlerin topluluğun peşine takıldığını ve dağıttığını...” 41

Hükümet binasını korumakla görevli askeri birlikten Yüzbaşı Ömer SANCAR’ın, Askeri Savcıya verdiği ifade tutanaklarda şöyle yer alıyor: “24. 12. 1978 Pazar günü, saat 07.00’de Kıbrıs Meydanı PTT civarındaki hatta tertibat alındığını, saat 10.00 sıralarında mahalle arasında kalabalık olduğu haberini alınca Tabur Komutanı Bnb. ŞERBETÇİOĞLU ile birlikte kalabalığa doğru giderek dağılmalarını söylediklerini, bu topluluk dağıldığı sırada sokakta elleri sopalı bir grubun karşılarına çıktığını, tabur komutanı ile beraber önlerini keserek ilerlemelerini durdurmak istediklerini, ancak fazla kalabalık olan bu grubun kendilerini dinlemeyerek yarıp geçtiklerini, tekrar koşarak önlerini çevirdiklerini ve havaya ikaz ateşi açtıklarını, topluluğun yine yürüyerek Kıbrıs Meydanına geçtiğini, ‘Ordu, millet el ele, Vali, İçişleri Bakanına ölüm’ diye bağırarak vilayete doğru yürüdüklerini, bu grubu ancak açılan ateşle durdurulabildiklerini ve gruptan 7-8 kişinin yaralandığını, havaya ateş açarak meydanı boşalttıklarını...”42

Faşistlerin kellesini istediği İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, katliamı yakından izlemekte ve katliamın, solcuların tahriki sonucu çıkmış olduğunu söylemekteydi. Özaydınlı, önerisi uygulamada olan Türkeş’i ziyaret ediyor ve alınacak önlemleri konuşuyordu.

Jandarma İl Alay Binasına saldırı

MHP Genel Başkanı Türkeş, “Ülkücüler, güvenlik güçlerinin yardımcılarıdır” diyordu. Sağ siyasi hükümetler de, ülkücüleri böyle görüyor ve koruyorlardı. Ülkücüler de bu güvenceye dayanmış ve alışmışlardı. Bunca saldırıyı ve cinayeti bu güvenle gerçekleştirmişlerdi.

Ancak katliamda askerleri yanlarında görmeyen, hatta kendilerine engel olarak bulan faşist saldırganlar, tepkilerini askerlere de yöneltir ve “komünist asker” sloganıyla askeri binalara saldırıya geçerler.

Faşistlerin saldırılarını, görevli subaylar Askeri Savcıya şöyle anlatıyordu:

Jandarma Astsubay Ali KÖŞNEK: “23. 12. 1978 Cumartesi günü, İl Merkez Jandarma bölüğünde olduğu sırada Alay binasının etrafında bulunan eli sopalı, baltalı, silahlı şahısları yakalamaya başladıklarını, bundan sonra Alay binasına otomatik tüfeklerle hedef gözetmeksizin ateş edildiğini, bunun üzerine Alayda İdari Hizmetlerde kullanılan efratla, şubelerde çalışan rütbeli şahıslara silah ve mermi dağıttıklarını, Alay binasını korumak için mevzilendiklerini...”

Jandarma Astsubay Ramazan ÜNAL: “23. 12. 1978 günü, Alay Komutanlığı binasına geldiği sırada Alay binasından kendisine ‘Siper al’ diye talimat verildiğini, bunun üzerine gizlendiğini, o sırada elinde fotoğraf makinesi olan bir kişinin kendisini görünce kaçarak yakındaki bir eve girdiğini, bu şahsı elinde fotoğraf makinesi, tabanca ve dinamit lokumu ile yakaladığını, bu şahsın kendisine gazeteci süsü verdiğini ve amacının Jandarma Alay Komutanlığı binasına dinamit koyarak hadise çıkarmak olduğunu...” 43

Sağlık Bakanı Maraş’a sokulmuyor

Ankara’dan uçakla Adana’ya gelen Sağlık Bakanı Mete TAN, karayoluyla Kahramanmaraş’a hareket eder. Türkoğlu İlçesinin yakınlarında silahlı saldırganlar tarafından yolu kesilir. Taş ve silahla saldırırlar. Güvenlik güçleriyle saldırganlar arasında pazarlığa başlanır. Saldırganlar kararlıdır, görüşmeler çatışmaya dönüşür. Uzun süre bekletilen bakan, yoluna, baskı ve saldırılar altında devam etmek zorunda kalmıştır.

Sağlık Bakanı Mete TAN, güvenlik güçlerinin sıkı koruması altında Devlet Hastanesine gider. Tanık olduğu durumu şöyle anlatmaktadır:

“Hastaneye getirilen ölülerden 52’sini inceledim. Bunlardan üç tanesi sopayla öldürülmüş, diğer ölüler 9 mm’lik mermilerle ya başından ya yüzünden ya da kalbinden vurulmuşlardır. Boğularak öldürülenlerin de olduğunu söylediler. Üç yaşında bir çocuk da kurşunla öldürülmüştü. Bir cehennem aleminden geldim. Allah bir daha göstermesin...

“Kurşun yağmuru altında gidip-geldim, etrafımızda, üstümüzde kurşunlar vızır vızır gidip geliyordu. Bazı yerlerde gazetecileri de ben kurtardım. 70’lik yaşlıları, üç yaşındaki bebekleri vurmuşlar. Cesetler kokuyordu. Kışkırtma var. Kışkırtma Alevilik-Sünnilik üzerine işlenmiş...” 44

Adana’dan karayoluyla Maraş’a giden Devlet Bakanı Salih YILDIZ, Adalet Bakanı Mehmet CAN, Milli Eğitim Bakanı Necdet UĞUR’un yolu Topçam ve Karabıyıklı Köyünün yakınında kesilmiş, bakanlar, silah ve taşla saldırıya uğramışlardır. Güvenlik güçlerinin müdahalesinin sonucu saldırıdan kurtulan bakanlar yollarına korku içinde devam edebilmişlerdir.

Sükunet Bildirisi

Saldırıya uğrayan mahalleler için için yanıyordu ve cesetler sokaklarda kokuşmaya terkedilmişti. Saldırgan faşistler ise, “Yaşasın başbuğ Türkeş” sloganlarıyla sokaklarda nara atıyorlardı. Korkularından hükümet binasından çıkamayan bakanlar ve milletvekilleri de ortak bildiriler hazırlamakta, hoparlörlerden barış çağrısı yapmaktadırlar. CHP’li Milletvekili Hüseyin DOĞAN, Orhan SEZAL, AP’li Milletvekilleri, Halit EVLİYA, Mehmet ŞEREFOĞLU, Adnan KARAKÜÇÜK, Ali Rıza AKGÜN’ün ortak imzalı barış çağrısı şöyle:

“İki günden beri devam eden, yüreğimizi yaralayan hadiseler eminiz ki, bizi olduğu kadar, ecdadımızın da kemiklerini sızlatacak noktaya maalesef gelmiştir. Senelerce kardeşçe yaşamış olan sizler tahriklere kapılmayın. İçişleri Bakanımız, Milletvekillerimiz ve Senatörlerimiz de aranızdadır. Verilen emirlere itaat ediniz. Şerefli Türk Ordusuna ve güvenlik kuvvetlerine yardımcı olunuz. Hastalar ve kayıplar hepimizin acısıdır. Bu olaylar burada bitmeli ve acımız daha da büyümemelidir. Her türlü tedbir ve vecibeler yerine getirilmektedir. Bize inanınız, güveniniz. Sükûnetinizi muhafaza ederek, evlerinizde istirahat ediniz.”45

Milletvekilleri, halkı sükûnete çağırmak için Maraş Müftüsünün konuşmasını gerekli görmüşlerdi, ama nedense, tüm aramalara karşın Müftü’ye ulaşmak mümkün olmuyordu.

Savcı Dündar Saner’in açıklaması, gelişmelerin resmi bir ağızdan ifade edilmesi bakımından anlamlıydı:

“Uzun süreden beri tezgahlanan plan bu şekilde tatbikat safhasına konuldu. 14-15 yaşlarındaki çocuklar, 20-25 yaşında şartlandırılmış kişiler tarafından Yörükselim, Şeyhadil ve dünden itibaren sırayla Kümbet, Yeni Mahalle’ye sevk edilerek burada cinayetler işletilmiştir. Küçük çocukların ve yaşlı adamların üzerine gaz dökülerek yakılmış. İnsanlık dışı olaylar işlenmiştir. Olayların başlangıcında 20 kişiye otopsi yapabilme imkanı bulduk. Bunlar uzun menzilli silahlarla öldürülmüş idi. Daha sonra gelen ceset fazlalığından değil otopsi, kimlik tespiti bile yapmaya imkân kalmamıştır. Daha önce ihbar olarak değerlendirdiğimiz toplu katliam olayları, toplu halde ceset bulunması ile doğrulanmaktadır. Nitekim çukurlar içerisinde, çatışma geçen mahallelerde, öğretmen evleri civarında üçer, dörder ceset bulunmaktadır. Bu yüzden ölü sayısının resmi miktarı aşarak 200’ü geçeceğini tahmin ediyorum.” 46

Kamu tanıklarının ifadesi

Katliam nedeniyle kentte görevli askeri birliklere mensup subaylardan bazılarının, Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı 1 numaralı Askeri Mahkemesi’nde verdikleri ifade şöyle:

Yüzbaşı Timur ŞEN: “Kahramanmaraş 3. Tabur 8. Bölük Komutanı olduğunu; 22. 12. 1978 günü cereyan eden cenaze töreni olayları sonrasında, General BOĞUŞLU’nun başkanlığında yapılan toplantıda, Yörükselim Mahallesinde oturan Alevilere karşı harekete geçileceği yolunda istihbarat alındığı için bu mahalle ile diğer mahalleler arasında birliklerin yerleştirilmesine karar verildiğini; kendisinin de 3. Tabur 8. Bölük ile beraber 23. 12. 1978 günü 04.30-05.00 civarında Jandarma Komutanlığı (Şehit Çuhadar Ali Caddesinin doğuya uzanan kısmı - Işık Caddesi - Pınarbaşı Caddesi) tertibat alındığını; Uğrak Pastanesinin bulunduğu köşedeki yola (Uzunoluk Caddesi - Işık Caddesi), şehirden gelip Askeri Gazinoya çıkan yola (Enstitü Caddesi), Vilayet Konağına çıkan yola (Pınarbaşı Caddesi) ve bunlardan özellikle Uzunoluk Caddesinin Işık Caddesi ile kesiştiği Uğrak Pastanesinin bulunduğu köşeye askerleri yerleştirdiğini; her birinin başına 3 Takım Komutanını görevlendirdiğini, kendisinin de elindeki telsizle Uğrak Pastanesinin önünde yer aldığını; saat 07.00 sıralarında gün yeni ışımaya başlarken Belediye hoparlöründen, ‘Dünkü olaylarda şehit edilen 2 din kardeşimizin bugün cenazesi kaldırılacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, din kardeşlerimiz son görevinizi yapın’ şeklinde ve genel mahiyeti itibarıyla sağ görüşlü kişileri toplamayı amaçlayan anonsların yapıldığını; anonsların arkasından da anonsu yapan dernek veya partinin isminin söylendiğini; bu anonsların 08.00’e kadar devam ettiğini; durumu telsizle Tabur Komutanına bildirerek anonsların önlenmesini istediğini, Tabur Komutanının Vali ile temasa geçtiğini söylediğini; bu anonslar üzerine köşe başını tuttuğu yollardan şehir merkezine doğru şahısların birer ikişer inmeye başladığını,

“Saat 09.00 civarında Uzunoluk Caddesinden yukarıya tertibat aldığı yere doğru ellerinde kalın sopalar ve taşlar olan, ‘Kahrolsun komünistler, Şehitlerimizin kanını yerde bırakmayacağız, hesap soracağız’ diye bağıran, yol üzerindeki işyerlerini tahrip ederek ilerleyen 15.000 kişi civarında bir topluluğun gelmekte olduğunu; Uğrak Pastanesinin köşesinde 15 askeri, bir Takım Komutanı ve kendisinin beklemekte olduklarını, grubun hareketlerini devamlı olarak Tabur Komutanına rapor ettiğini; yolun ortasına bir makineli tüfek yerleştirerek beklemeye başladığını; grupla arasında 100 metre kalınca gruba doğru giderek daha fazla ilerlememelerini, bağırmamalarını, aksi halde ateş açacağını söylediğini; grubun bu ihtar üzerine durduğunu; ellerindeki sopaları devamlı salladıklarını; hepsi ile muhatap olamayacağını, liderleri kimse onun gelip konuşmasını söyleyince, grubun önünde lider pozisyonundaki 3 kişinin gayet küstahça ve ellerindeki sopalarla kendisine doğru ilerleyerek, ‘Söyle biziz’ dediklerini; bu 3 kişiyi bir gün önceki cenaze töreni olayları sırasında Ulucami önündeki sağ grubun en ön saflarında görmüş olduğunu ve tahrik edici davranışlarda bulunduklarını fark ettiğini; bu 3 kişiden birisinin olaylardan sonra yakalandığında teşhis ederek hakkında ifade verdiğini ve isminin Şaban DENİZDOLDURAN olduğunu, bu 3 kişiye bulunduğu yerden geçemeyeceklerini, bu hususta emir aldığını, geçmeye çalıştıkları takdirde makineli tüfekle ateş ettireceğini ve ne pahasına olursa olsun buradan geçirtmeyeceğini söylediğini; bu 3 kişinin kalabalık gruba dönerek geçemeyeceklerini söylemesi üzerine grubun içinde dalgalanmalar olduğunu, kimisinin geriye döndüğünü, kimisinin tekrar kendilerine doğru yürümeye başladıklarını, bu gruptan bir kısmının, ‘Bizim Orduyla işimiz yok, bırakın bizi yukarıya geçelim’ dediklerini; kendisiyle konuşan 3 kişinin ise topluluğa dönüp, ‘Yörükselim Mahallesinde arkadaşlarımız şehit ediliyor, gidelim’ diyerek grubu tahrik etmeye çalıştıklarını; ancak topluluğun kendisine karşı tecavüzkâr hareketi olmadığı gibi, kendisini de geçmeye çalışmadıklarını; bu arada şehir içinde muhtelif yerlerden, özellikle Yörükselim Mahallesinden yoğun bir şekilde makineli tüfek sesleri geldiğini, saat 09.00-09.30 sıralarında yine belediye hoparlörlerinden Valiliğin sokağa çıkma yasağının ilan edildiğini, bunun üzerine kendisinin hem bu üç kişiye hem de gruptakilere dağılmalarını, evlerine gitmelerini tekrar söylediğini; gruptan kopmalar olmasına rağmen 4 veya 5 bin kişi civarında bir topluluğun hava kararana kadar sokakta kalmaya devam ettiğini; topluluğun liderlerine çocukları niçin aralarına aldıklarını, ateş etmesi halinde doğacak panikten çocukların ezilip ölebileceklerini söylediğinde, ‘Onlar davalarına inanan kişiler, bu yaşta davalarına hizmet ediyorlar’ diye cevap verdiklerini,

“Sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra Yörükselim Mahallesinde bulunduğu tarafa doğru koşarak gelen 4-5 kişiyi yakaladığını; bunlardan birinin üzerinde ucu kıvrık, keskin orak şeklinde kesici bir alet (tahra), iki üç dinamit lokumu, bol miktarda tüfek fişeği, dinamit kapsülü ve pantolon kemerine sokulmuş şişe içinde benzin bulunduğunu; diğer şahısların üzerinde de uzun bıçak, şiş, tornavida bulunduğunu; yakaladığı bu şahısları çok yakındaki Merkez Polis Karakoluna gönderdiğini; grubun saat 21.00 sıralarında tamamen dağıldığını” 47

Jandarma Önyüzbaşı Günay Güneri: “23. 12. 1978 Cumartesi günü sabahından itibaren jandarma birliklerinin şehre giriş ve çıkış yollarını kontrol görevinin verildiğini ve Adana, Kayseri, Gaziantep yollarının kontrol altına alındığını, saat 09.00 sıralarında Jandarma Alay Binasında bulunurken, Yörükselim Mahallesinden yoğun silah seslerinin geldiğini duyduğunu, gerek telefon eden, gerekse bizzat gelen vatandaşlardan, bu mahalleye silahlı saldırı olduğunu ve öldürme olayının vuku bulduğunu öğrenince İl Jandarma Bölük Komutanı Teoman SARAÇ ve yanlarına aldıkları erlerle Alay Binasından çıkarak silah seslerinin geldiği yöne hareket ettiklerini; kendisinin önce Ortaseki Sağlık Ocağına gittiğini ve orada kurşunla yaralanmış vatandaşları gördüğünü; Yörükselim, Mağaralı ve Serintepe Mahallesinde öldürme ve çok miktarda yaralama olayının olduğunu öğrenince Endüstri Meslek Lisesinin bulunduğu sokaktan Yörükselim Mahallesine girdiğini; yukarı doğru çıkarken yaralanmış şahıslar, yerlerde kan izleri görüldüğünü, silah sesleri, patlama sesleri, çağrışmalar duyduğunu; arkasından kariyerlerin gelmekte olduğunu; bu sırada Yzb. Teoman SARAÇ’ın da kendisine yetiştiğini; boşluklardan sızıp, arkalarına geçerek oradaki topluluklarla birleşmeye çalışan gruplarla uğraştığı sırada Tuğgeneral Mahmut BOĞUŞLU’nun, refakatinde yalnız bir Jeeple gelip bir eve saldırmak isteyen toplulukla konuştuğunu söyleyerek, bunların yakalanmasını istediklerini; General BOĞUŞLU ile adı geçen eve girdiklerini; evde çok sayıda kadın ve erkeğin olduğunu; kendilerine saldırıldığını ve öldürüleceklerini söylediklerini; evde kısa bir araştırma yaptıysa da herhangi bir silah bulunmadığını; bilahare bir av tüfeği getirdiklerini, dışarıdaki kalabalığın bu av tüfeğini görünce yatışır gibi olduğunu; yanına iki jandarma eri alarak tepeye doğru çıkmaya başladığını; bunun üzerine ellerinde silah bulunan bu topluluğun tepenin daha uç tarafına doğru gerilediklerini; tepenin üstünden Kahramanmaraş’ın kuş bakışı olarak görüldüğünü; çeşitli silahların, patlayıcı maddelerin dinamitlerin çıkardığı seslerin duyulduğunu, çeşitli yerlerde toplanmış saldırgan insanların, çıkan dumanların, yanan evlerin hep görüldüğünü, orada bulunanların, tepedeki silahlı saldırganların aşağıya inmesini önlediğini,

“Bu sırada büyük bir grubun hemen aşağılarında ve Yörükselim Mahallesinin en yukarısında bulunan koruluğun yakınındaki evlere saldırdığını, içindeki insanları çıkarıp yaktıklarını görerek, erleri tepede bırakarak olay yerine yalnız gittiğini, orada bulunan piyade taburuna ait bir miktar erle beraber havaya ihtar atışı yaparak topluluğun üzerine yürüyüp 50 metre kadar gerilettiklerini; topluluğun hemen hemen hepsinin elinde sopa, demir, nacak gibi şeyler olduğunu; bu toplulukla uğraştığı sırada Yzb. Teoman SARAÇ’ı da bir kariyerin üzerine çıkmış toplulukları dağıtmaya çalışırken gördüğünü; kariyerlerin gelmesiyle topluluğun saldırılarının o bölgede durduğunu ve topluluğun başka bir yere gittiğini; öğle vakti yolların kapalı ve ateş altında olması nedeniyle, tabur arazisinden geçerek alaya geldiğini; alaya giderken Piyade Tabur Komutanı Bnb. Kemal GÜNDÜZ’ün ve yanındakilerin Yörükselim Mahallesinde ateş altında olduklarını, kendilerini gizleyecek birer siper seçtiklerini gördüğünü,

“İl Jandarma Alay Komutanlığına geldikten sonra alay binasının önündeki caddede (Şehit Çuhadar Ali Caddesi) bulunan toplulukları dağıttığını; alay binası önünden geçip hastaneye giden yoldan birçok yaralının götürüldüğünü gördüğünü, alay binası yanında bulunan cezaevi ve lojmanları muhafaza için gerekli tedbirler alarak mevcudu arttırdığını; telefonun devamlı çalarak her yerden yardım isteklerinin geldiğini; karanlığın basması ile şehirde nisbi bir sükûnetin sağlandığını; bu arada Gaziantep 23’üncü Seyyar Jandarma Tugay Asayiş Bölüğünün Kahramanmaraş’a gelerek görev aldığını,

“Sağ grubun Alevilerin bulunduğu mahalle ve evleri basarak tahrip ettikleri, evde bulunanları öldürdüklerini...” 48

Piyade Yüzbaşı Sedat KİPER: “39’uncu Piyade Tugayı 1’nci Taburda görevli olduğunu; 23. 12. 1978 günü İslahiye’den hareketle saat 16.30 sıralarında Kahramanmaraş Piyade Tabur Kışlasına geldiklerini; Yörükselim Mahallesindeki evlerin yanmakta olduğunu ve bazı sivil şahısların evlerini söndürmeye çalışmakta olduğunu, bir grup insanın toplu olarak kışlaya gelmekte olduklarını; mahallede yanan evlerin bahçelerinde cesetler gördüğünü; saat 19.00’a kadar mahallede görev yaptıklarını; itfaiyenin görev yapmasına engel olmak isteyen grupların olduğunu; dar bir sokak içinde yanmakta olan bir eve karşısındaki elektrik direğinin yatırılmış olduğunu ve bu evi yakanların direği kullanarak içeriye girmiş olduklarını; evin önünde yerde biri kadın ikisi erkek üç ceset olduğunu; bu yangını söndürdüklerini; bazı işyerlerinde büyük Türk bayraklarının asılı olduğunu; bazı yerlerde ise elle yapılmış üç hilalli resimler olduğunu,

“24.12.1978 günü sorumluluk bölgesinde arama yaptıklarını,

“25.12.1978 günü hastane bölgesine geldiğinde bazı şahısların Yörükselim Mahallesinde silah olduğunu, toprağa gömdüklerini ve gruplar teşkil ettiklerini söylemeleri üzerine çok sıkı bir arama yaptıklarını; bölgede silah ve kesici bir alet bulamadıklarını; arama yaptıkları yerde Alevilerin oturduğunu; halkın evlere sinmiş ve korkulu bir halde bekleştiklerini; bunların olaylardan kaçıp gelen insanlar olduğunu; mahallenin üst kısmında ise çok gergin bir havanın olduğunu, ‘Koruyun, koruyun onları’ diye konuşanların olduğunu; asker geldi diye evlerden dinamit lokumlarının sokaklara atılmış olduğunu; bölgede ve olaylarda bol miktarda ufak dinamit lokumunun kullanıldığını; sokak ortasına atılmış bir kutu fünye bulunduğunu...” 49

         Bir vatandaşın dilekçesi

“Sayın komutanım,

“Kahramanmaraş’ın Yörükselim Mahallesinde oturan bir vatandaş olarak 22.12.1978 günü mahallemizdeki vahşeti sizlere şöyle özetleyebilirim:

“Sabah saat 7.30’da mahallemizi korumak için gelen piyade taburunun başındaki Binbaşı Kemal GÜNDÜZ ve Yüzbaşı Aziz Kamil BİLGUTAY bize, ‘Siz içeri girin, sizin emniyetiniz sağlanmıştır’ diyerek biz mahalle sakinlerini evlerimize tıkadıktan sonra, Yüzbaşı Kamil, askeri arabaya binerek yamaç dağda toplanmış kalabalığın yanına gidip kalabalığın yanındaki sivil araçtan indirilen malzemelerin dağıtılmasına nezaret etti. Tekrar mahalleye geldiğinde ‘Kışlayı Aleviler bastı, kışlayı kurtarın!’ diye bir yaygara koparıp taburun kışlaya çekilmesini sağladı. Biz Aleviler vatandaş değil miyiz? İftiralarla bizleri eziyorlar. Çocuklarımızı, kadınlarımızı kesiyorlar. Diri diri mahalledeki çam ağaçlarına çiviliyorlar?

Sayın komutanım, ne olur, Allah rızası için gerekenler hakkında kanuni işlemin yapılmasını ve Yörükselim Mahalle halkının ifadesinin alınmasını, vatandaşlık hakkımızın çiğnetilmemesini; işe ve güce gidemiyoruz. Bizlere bir yol gösterilmesini sizlerden arz ederiz. 17. 01. 1979

Saygılarımla.

Adres :Yörükselim Mah. Çeşme Sok. No: 10

Ahmet GÜDÜCÜ

(Yusuf oğlu, 1956 doğumlu)” 50

 

Gizli bir rapor

İçişleri Bakanı İrfan ÖZAYDINLI, Kahramanmaraş katliamının gün ışığına çıkarılması için özel bir ekibi görevlendirir. Özel ekip ayrıntılı raporunu İçişleri Bakanına sunar. Ancak raporun içeriği gizli tutulur. Gündem Dergisi, bu raporu elde etmiş, bazı bölümlerini yayınlamıştır. Raporun yayınlanan bölümü şöyle:

“18. 12. 1978 günü, ÜGD Maraş Şubesi ikinci başkanı Mustafa KANLIDERE, Ökkeş KENGER ve üçüncü başkan Mustafa TECİRLİ’ye ‘Halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için solcuların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını’ emretmiştir. Atılacak dinamitin Başkan Mehmet LEBLEBİCİ ile görüşür ve bir köye gelir, aynı gün birinci Başkan LEBLEBİCİ An kara’ya hareket eder...

“15 gün öncesinden itibaren, gelecek program olarak Zeynel ile Veysel filminin parçası gösterilmişken ve ayrıca yedek olarak sırada iki film daha bulunurken, Adana’nın Maraş ÜGD Şubesi’ne gelen iki şahsın getirdiği bu film (‘Güneş Ne Zaman Doğacak’), 16 Aralık’ta aniden gösterime sokulmuştur...

“Patlama sesinden sonra ilk kaçan Salman ILIKSOY’un peşine düşülür. 40 metre sonra yakalanır ve Çarşı Karakoluna götürülür. Bu sırada patlama olayını ve bombayı atanı gördüğünü ve tanıyacağını ifade eden Cuma AVCI isimli şahıs da karakola getirilir... Salman ILIKSOY, polis memuru Mahir GÜNEY ve polis memuru Hasan AYDIN, ‘Bombayı atanı tanırım’ diyen Cuma AVCI’nın karşısına çıkarılır. Cuma AVCI, ortada bulunan polis memuru Hasan AYDIN’ı göstererek, tanıdığını bildirir. Emniyet Müdür Yardımcısı Hüsnü IŞIKLI’nın ikazı üzerine ikinci kez polis memuru Hasan AYDIN’ı göstererek tanıdığını bildirir. Teşhise katılan dışarı çıkartılır. Konu için zabıt tutulmaz. Bu arada tanık Cuma AVCI’ya, ‘O polis memuru idi. Suçlu o değil. Bombayı atanlar parkalı olur. Onlar uzun bot giyerler, sakallıdırlar, bıyıklarına dikkat ettin mi?’ gibi şeyler söylenir. Sonra Salman ILIKSOY yine amir odasına teşhis için alınır. Ve tabii Cuma AVCI bombayı atan şahsı ısrarla tanır ve teşhis eder. Son olarak, Emniyet Müdürü Kâmuran KORKMAZ’ın emriyle aynı karakolun bir başka odasına geçilerek, dosyada bulunan teşhis zaptı düzenlenir...

“Olaylardan önce, Ankara İli Bahçelievler, Karşıyaka ve Keçiören semtlerinde oturdukları bilinen Hüseyin YILDIZ, Ünal AĞAOĞLU, Haluk KIRCI, Mustafa ÖZMEN, Mustafa DÜLGER, Remzi ÇAYIR, Mustafa DEMİR, Bünyamin ADANALI, Ahmet Ercüment GEDİKLİ, Mustafa KORKMAZ ve İsmail UFUK ile Mehmet GÜRSES isimli şahısların Kahramanmaraş iline gittikleri öğrenilmiştir. Yine İskenderun Demir Çelik İşletmesinde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri KUŞÇU, Çelik-İş Sendikası yetkililerinden Tuncay TEREKLİ ... isimli şahısların olaylardan önce ve olaylar sırasında Maraş’a gittikleri öğrenilmiştir.

“19-25 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş ili otellerinde kalan kişilerin günlük kayıtlardaki isim listesine göre (..) aynı isme sahip kimi kişilerden, meslekleri bir seferinde terzi, bir seferinde çiftçi gibi değişik kayıtlar alınmıştır. Bunun dışında raporda, o günlerde herkesin dikkatini çeken milli piyangocularla ilgili ilginç bilgiler vardı. ‘Adıyaman ilinden gelerek Çelik Palas Oteli’nde, 19-20 Aralık 1978 günlerinde yatan ve kendilerini milli piyangocu olarak tanıtan 26 değişik isimli şahısların, Milli Piyango İdaresinden alınan, 26 Ocak 1979 gün ve 013/653 sayılı yazıları ve ekinde bulunan belgelerden, ne sabit ne de seyyar bayii olmadıkları anlaşılmıştır. Yine ekte bulunan 013 sayılı yazıdan, yalnız 9 ve 31 Aralık günlerinde çekiliş yapıldığı anlaşılmıştır. Kahramanmaraş ilinde de yeteri kadar milli piyango bayii vardır. Ve 19-22 Aralık günlerinde çekiliş olmayacağına göre, sahte meslek göstererek kalan bu kişilerin, olaylardan haberdar olarak gelmiş militanlar oldukları kanısı uyanmaktadır.

“Milli piyangocuların Kahramanmaraş’a doluştuğu bu günlerde bazı evler ve işyerleri üç hilal çizilerek, bazıları ise üzerlerine çarpı konularak işaretleniyor, şehirde çeşitli yerlerde solcular, Aleviler ve hükümet aleyhine slogan yazılıyordu.

“22 Aralık 1978 günü Maraş’ta olaylar patlak verdiğinde, iki ayrı telefon görüşmesi daha yapılmıştır.

“* İskenderun Demir-Çelik İşletmesi’nde çalışan Alaattin ERYAMAN isimli şahıs, Kahramanmaraş ili 3050 numaradaki şahıs ile konuşurken, 3050 numaradaki kişinin, ‘Benzinlikte toplandık, mahallelere saldırdık’ dediği öğrenilmiştir.

“* Adana ilinden bir şahıs, Malatya Özel Doğu Kliniği Doktoru Muhittin TURGUT’u telefonla aramıştır. Yapılan bu telefon konuşması sırasında, Adana’daki şahıs, ‘Kahramanmaraş’tan oraya yaralılar gelecek, dikkatli olun’ demiştir. Muhittin TURGUT, ‘Orasını bana bırakın. Malatya olaylarında bir açık verdim mi ki bunda vereyim. Malatya olaylarında ne şekilde çalıştığımı siz de bilirsiniz’ karşılığını vermiştir.” 51

Bu rapor hala gizlidir; devletin arşivlerinde farelere terkedilmiştir.

Katliam Maraş’ın dışına taşıyor

Katliamın uygulayıcıları, kentin çevresindeki Sünni köylere de propaganda ajitasyon ekipleri gönderir. Köylüleri, ya Maraş’a katliama katılmaya çağırıyorlar ya da kente giden yolları kontrol etmek üzere görevlendirmeyi amaçlıyorlardı. Propaganda esas olarak şu ifadelere dayanıyordu: “Maraş’taki solcular, komünistler, Aleviler birleşerek camileri bombalıyorlar, mahallelerde Sünni Müslümanların evlerini tahrip ediyor ve yakıyorlar. Kadınlara-kızlara tecavüz ediyorlar. Alevi köylerinden silahlı militanlarını Maraş’a getiriyorlar. Biz de Maraş’a giriş yollarını kontrol ederek, bunların girişini engelleyelim. Bir bölümümüz de Maraş’ta direnen kardeşlerimizin yardımına gidelim.” Bu yöntemin etkili olduğu görüldü. Çevredeki Sünni köylüler büyük ölçüde ‘kazanılmıştı’. Böylece, kente giriş-çıkış yolları işgal edildi ve araçlar kontrol edilmeye başlandı. Yolcular sorgulanıyor, Alevi olduğu saptananlar sorgulamaya alınıyor, işkenceden geçiriliyor, bazı durumlarda da öldürülüyordu.

Köylere yönelik saldırılardan birkaç örnek:

* Çokyaşar Köyünde oturan Yusuf KARATAŞ’ın düğünü vardır. Gaziantep’ten Duran YAPRAK ve Ahmet KARAÇAM davetli olarak katılmışlardır. Düğün sonu, Yusuf KARATAŞ, bu iki konuğunu kendi arabasıyla Gaziantep yolunun üstüne götürür. Ancak yolları, Karasu Köyü civarında 150 kişilik bir grup tarafından kesilen yolculara feci işkenceler yapılır.

* Nihat BOZKURT, arabasına benzin almak üzere Göksü Yolu üzerinde bulunan Shell Akaryakıt İstasyonuna gider. Hasancaklı Köyünden olan ve traktörle benzinlikte bekleyen bir grup saldırgan Nihat’ı gördüklerinde “Gelin burada bir Alevi var” diye bağırırlar. Nihat’ı dışarı çıkartarak külotunu aşağı indirir, sünnetli olup-olmadığına bakarlar. Nihat’ın sünnetli olduğunu görürler. Ama Nihat Alevidir, öldürülmesi gerekmektedir. Ve Nihat’ı işkenceyle öldürürler.

* Cüceli Köyüne yük almak için giden üç kamyonun sürücüsünün Alevi olduğundan şüphelenen köylüler, adamları sorguya çeker. Köy muhtarı Yaşar KILIÇ, tanıdığı ikisini serbest bıraktırırken, üçüncü sürücüye, “Dinime, imanıma sen Alevisin” der ve topluluğu, “Aradığımız adam burada, gelin!” diye sürücüye saldırmaya çağırır. O sırada İmam Mustafa TÜTEN yetişir ve sürücüyü kurtarır.

* Karacasu Köyünün Atizi Obasında bulunan tek Alevi aile Şahinlerdir. Şahin ailesinin üç ferdi Arzu, Abuzer ve Telli, Maraş’taki bir yakınlarının durumunu öğrenmek için komşuları Ahmet SİMSAR’ın evine gider. Konuklarını bir odaya kapatan evsahibi, akibetleri hakkında karar vermek için yapılan toplantıya gider. Kapının iyi kilitlenmediğini gören üç ‘tutuklu’, gizlice dışarı çıkarak evlerine geldiklerinde, evlerinin soyulduğunu, ateşe verildiğini görürler. Korku ve çaresizlikten komşuları Halit OSMAN’ın evine sığınırlar. Halit OSMAN da can güvenliğinı sağlayamayacağı endişesiyle komşularını jandarma karakoluna götürerek kurtarır.

* Emiruşağı Köyünden Veli TORUN ve Mustafa ACINIKLI, Maraş’a gitmek üzere yola çıkarlar. Yusufhacılar Köyünde yolları kesilir ve elleri bağlandıktan sonra köye götürülerek bir direğe bağlanırlar. Ancak durumu gören Köy Muhtarı, bağlarını çözdüğü Veli ile Mustafa’yı köyden geçen tanıdık bir traktöre teslim eder. Ne var ki öldürmeye kararlı olan militanlar, traktörü izleyerek yolunu keser ve düşman belledikleri bu iki kişiyi yolun kenarına götürürler. Veli TORUN bir fırsatını bularak kaçarken, Mustafa ACINIKLI kurşunlanarak öldürülür.52

Türkoğlu İlçesinin yakınında kurulan barikatlarla Elazığ, Malatya ve Gaziantep’ten gelen yolcu otobüsleri, diğer araçlar durduruluyor, yolcular indiriliyordu. Kimilerine hakaret ettikleri yolcuların üzerlerindeki para ve kıymetli eşyaları gaspeden faşistler, basın temsilcilerine de saldırırlar. Bu arada Milliyet Gazetesinin aracı tamamen tahrip edilir.

Kente giren bir yolda gördükleri ve yaralılar için kan getiren bir ambulansı durduran faşistler, “Bu kanları Müslümanlara mı, gavurlara mı götürüyorsun?” diye sorguya çektikleri sürücü Gürsel VARGÜL’ü döverler. 53

Kemal YILDIZ’ın tutanaklardaki anlatımından: “Kahramanmaraş Çokyaşar Köyü’nde oturduğunu; 24.12.1978 Pazar günü sabahleyin amcasının oğlu Ahmet YILDIZ ve arkadaşları İbrahim ELTUTAN ile birlikte Kahramanmaraş’daki yakınlarının durumunu öğrenmek için yola çıktıklarını saat 11.00 sıralarında Erkenez Çayına geldikleri sırada önlerine Yusufhacılı Köyü’nden 5 kişinin çıktığını, ‘Nerelisiniz, nereden geliyorsunuz, Alevi misiniz, Sünni misiniz?’, diye sorduklarını, İbrahim ELTUTAN’ın ise ‘Ben Sünniyim’ dediğini; saldırganların İbrahim ELTUTAN’ı su kanalının öbür tarafına götürerek konuştuklarını ve onu bıraktıklarını; saldırganların bu defa ellerindeki silahları kendisine ve amcasının oğlu Ahmet YILDIZ’ın üzerine çevirerek elbiselerini çıkarttıklarını; üzerlerinde sadece külot kaldığını; saldırganlardan birisinin kendisini kanalın alt tarafındaki tepe bir yere ana avrad küfür ederek götürdüklerini; arka taraftan üç el silah sesi ve amca oğlu Amhet YILDIZ’ın feryadını işittiğini; kaçmaya başladığını; saldırganların arkasından ateş ederek kendisini omuzundan yaraladıklarını...” (G.K., s. 262)

Ömer BABACAN’ın tutanaklardaki anlatımından: “Pazarcık İlçesi Gülhaş Karahöyük Köyü İlkokulu öğretmeni olduğunu; 24. 12. 1978 Pazar günü görev yaptığı köyden olan arkadaşları ile birlikte Kahramanmaraş’tan yaya olarak Türkoğlu İlçesi Kılılı Köyüne gitmek üzere hareket ettiklerini; saat 17.00-17.30 sıralarında hava kararmak üzereykin Kılılı Köyüne az bir mesafe kaldığında arkalarından gelen bir arabadan inen silahlı dört kişinin nereden geldiklerini sorduğunu, üzerlerini aradıklarını; kendisinin öğretmen olduğunu hüviyetinden anlayınca, üzerine saldırarak dövdüklerini; Mehmet KOCA ile beraber tarlaların içine kaçtığını; saldırganların arkalarından ‘Gavurlar, pis komünistler’ diye bağırdıklarını; arabayı kullanan şahsın tabancasını çekerek ‘Kaçmayın vururum’ dediğini; yakındaki bir tepeye çıkınca eli belinde olan birisinin kendilerini durdurduğunu, bu sırada aşağı taraftan kendilerini ilk önce durduran dört kişinin de ellerinde silahları ile geldiklerini; ‘Pis komünist, demek sen Maraş’ta ev yaktın, kaç ülkücüyü öldürdün, sizin gibileri yaşatmayacağız, bu dünyada çoluk çocuk ne varsa hepinizi temizleyeceğiz’ diyerek kendisini dövmeye başladıklarını; silahların namlularını alnına dayadıklarını; bu saldırganları daha önceden karşılaştıklarında arabayı kullanan şahsın(787 iddianame numaralı sanık Mehmet KIZILDAĞ) yönlendirdiğini; soruları devamlı bu şahsın sorduğunu; saldırganların o sırada olay yerine gelen 20-30 köylüyü de ‘Bunlar komünistler, köyü basmaya geliyorlardı, bunların bu dünyada yaşaması hak değildir. Hiçbirisini sağ bırakmamak lazım’ diyerek kışkırttıklarını; belki kurtulabilir umuduyla tepeden aşağı kaçmaya başladığını; saldırganların en önce o dört kişi ve özellikle arabayı kullanan şahıs en önde olduğu halde elindeki silahla ateş ederek kendisini kovaladıklarını; diğer saldırganların da silahlarıyla durmadan ateş ettiklerini; sırtından ve kalçasından kurşunla yaralanarak yere yığıldığını; saldırganların yanına geldiklerini; arabayı kullanan şahsın, ‘Ulan pis komünist, niye kaçtın, senin yüzünden az daha arkadaşlarımdan birkaçını vuracaktım’ dediğini ve yine kendisini dövdüklerini; tekrar kaçmaması için ellerini arkadan bağladıklarını; kendisini bir yandan döverlerken bir yandan da ‘Bunu ne yapalım’ diye konuştuklarını; daha önce arabayı kullanan şahsın ‘Öldürelim, bu başımıza iş açacak, nasıl olsa komünist, öldürsek dünya bir pislikten kurtulmuş olur’ dediğini; kendisini döve döve köye götürdüklerini; o sırada havanın kararmış olduğunu, saldırganlara Alevi olmadığını söylemesine rağmen, ‘Sen Alevi olmasan da TÖB-DER’lisin, komünistsin’ dediklerini; köye girdikleri sırada köylülerin, ‘Demek köyü basmaya gelen komünistler bunlar’ dediğini, yanında bulunan Mehmet KOCA’nın ise, ‘Benim bu köyde amcam var. Biz bu köye sığınmaya geliyorduk’ diye cevap verdiğini; saldırganların daha önceden, ‘Komünistler köyü basmaya geliyor’ diyerek köyü ayağa kaldırdıklarını anladığını; köye gelen jandarma devriyelerinin kendilerini kurtardığını...” (G.K., s. 280)

Bir Aleviyi öldürenin mükafatı cennettir

Kahramanmaraş katliamında, fanatik İslamcılar ve benzerleri yüzyıllardır önceki Şeyhülislamların fetvalarını andıran fetvalar vermişlerdir. Bağlarbaşı İmamı Mustafa YILDIZ, 22 Aralık 1978 Cuma namazında, “Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır” diye vaaz verir. Katliamda öncülük yapan faşist katiller yüzlerini maske ile kapatırken, yaşı 60’ın üstünde olan sakallı fanatik dinciler yüzlerini maskelemeyi gereksiz görmüşlerdir. Top sakallarını oynatarak, dişlerini gıcırdatarak, “Allah için Alevileri, gavurları vurun, evlerini yakın. Solcuları öldürün. Polis ve asker durdurursa dönün onları da vurun” diye topluluğu tahrik etmişlerdir.

Faşistlerin hac, cennet gibi sorunları yoktu. Onların yeşil, kırmızı pasaportlara, siyasi iktidarların nimetlerinden yararlanmaya gereksinimleri vardı. Katliamı siyasal dincilerle ortaklaşa kararlaştırdıkları içindir ki dine, cennete inanır görünüyorlardı. Milliyetçilik ve Müslümanlık adına verilen bu vaazlar ve fetvaların telkin ettiği inançla saldırıya geçmişlerdir.

Esma SUNA adında bir genç kadın gebedir, doğumu yakındır. Faşistler, Esma SUNA’nın evini dışarıdan otomatik silahlarla tarar, evin içine patlayıcı madde ve benzinli paçavralar atarlar. Sonra evin kapılarını kazma ve baltayla kırarak içeriye giren faşistler, evde bulunan Fidan, Ali, Fikri ve Mehmet SUNA ile konuk Musa FUNDA’yı kurşuna dizer. Fazlı ile Elif SUNA da sopa ve satırla ağır yaralanır ve öldü diye bırakılır. Esma SUNA, “Kocamı, çocuklarımı, kardeşlerimi öldürdünüz. Bari beni öldürmeyin” diye yalvarır, bu arada ellerini karnındaki bebeğin üstünde siper etmeye çalışmaktadır. Oysa, işin içinde “hac” sevabı ve cennete gitme vardır. İki canlı bir Alevi kadını ellerine geçmiştir bir kere, bu fırsatı kaçırmak aptallık olacaktır. “Ya Allah” diye sopa ve satır Esma’nın kafasına, sırtına, karnına iner. Esma’nın üstü başı kan içindedir. Doğmamış bebeğini kurtarmanın çabasıyla sokağa fırlar. Saldırganlar da arkasında ateş ederek Esma’yı yere düşürürler. Öldü diye bırakırlar. Esma, karnındaki bebeğin yüzünü görmenin hayaliyle ellerini karnının üstünde gezdirmektedir. Bir komşusu Esma’yı sırtlayarak Devlet Hastanesine yetiştirir. Doktorlar, “Esma’nın kurtuluşu zordur, bari bebeğini sezaryen ameliyatla kurtaralım” diye ameliyata alırlar. Ne var ki bebek de sıkılan kurşunla parçalanmıştır. Esma ve bebek kurtarılamaz. Doktorlar ve hemşireler gözyaşlarını tutamazken, faşist katiller ve fanatik dinciler, hac sevabının ve cenneti kazanmanın sevincini paylaşıyorlardı...

İki gözü görmeyen 80 yaşında bir nine olan Cennet ÇİMEN’in gözlerini tornavidayla oymaları, sonra kurşuna dizmeleri, baş üstü helanın çukuruna bırakmaları da hac sevabı ve cenneti garantiye almak içindir...

İlköğretim Müfettişi Süleyman METİN’i öldürdükten sonra 15-16 yaşlarında üç kızını sokaklarda çıplak dolaştırmak, sarkıntılık etmek de hac sevabı ve cennet içindir ve Ortaeski Sağlık Ocağında bulunan iki yaşındaki hasta torun ile ninesi de hac ve cennet yolunun kurbanı olmuşlardır.

Sıkıyönetim ilanı

Kahramanmaraş katliamı, sıkıyönetim ilânına gerekçe olmuştur. Başbakan Bülent ECEVİT, sıkıyönetimin gerekçesini şöyle açıklıyordu: “Ülkemiz de şiddet eylemleri bir süredir açıktan demokrasiye yönelik ve milli birliğimizi tehdit edici boyutlara varmıştır. Özellikle Kahramanmaraş’taki bütün milletimizi yasa boğan acı olaylar, bu eylemlerin ne kadar ileri boyutlara vardığını gösteriyordu.

“Anayasanın tanıdığı demokratik düzeni temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin kesin belirtilerinin ortaya çıkması üzerine Adana, Ankara, Elazığ, Bingöl, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Kars, Malatya, Sivas, Urfa ve Hatay illerinde bugünden itibaren iki ay süreyle sıkıyönetim ilân edilmesine karar verildi.” 54

Sıkıyönetim, TBMM’de 537 üyenin kabul, birer üyenin ret ve çekimser oyuyla kabul edilir. MHP Genel Başkanı Türkeş ve MHP yönetici kadrosu, birçok ilin sıkıyönetim kapsamına alınmasını ısrarla savunmuştur.

3. Değerlendirmeler

a) Avukat Nusret SENEM ve Gazeteci Örsan ÖYMEN

Avukat N. SENEM’le röportaj

Nusret SENEM, Kahramanmaraş katliamı davasına müdahil avukat olarak katıldı. Avukat SENEM, davanın sonuna kadar mağdurları ısrar ve kararlılıkla savunmuştur.

Soru: Maraş’ta meydana gelen olaylar Alevi-Sünni çatışması mıdır?

- Aralık 1978’de meydana gelen Kahramanmaraş Katliamı, çok sayıda Alevi vatandaşımızı hedef almakla birlikte, kesin olarak bir Alevi-Sünni çatışması olarak, bir mezhep çatışması olarak nitelenemez.

Katliama önderlik eden güçler, olayların başından itibaren, zaman zaman, “Ordu millet el ele”, “Aleviler bir subayı, on eri öldürdü; ne duruyorsunuz; bu silahlarınızı ne zaman kullanacaksınız?” diyerek, askerleri de yanlarına alıp, saldırılarına ortak etme çabası içinde olmuşlardır. Tanık olarak dinlenen subayların, bu ve benzeri beyanları olmuştur.

Çok sayıda tanık, bazı evlerin tahrip edilmesi ve vatandaşların katledilmesi anında, “Bir Alevi öldürmek 2 defa hacca gitmeye bedeldir” türü, tahrik edici sloganlar atıldığını, mahkemede ifade etmişlerdir. Tahrip edilen evlerde katledilenlerin, çoğunlukla Alevi vatandaşlar olduğu da bir gerçektir. Tahriklerin sonuç verdiği ve bin yıldır bir arada yaşamış insanların, düşman gibi saldırıya uğradığı yadsınamaz.

Ancak, bütün bunlar, katliamın amacının, bir “Alevi-Sünni çatışması” olduğunu yine de kanıtlamaz.

Bu olayı, 1970’li yılların siyasi gelişmeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin 12 Eylül 1980 öncesinde ülkemizi istikrarsızlaştırma, halk kitlelerinin kurtarıcı arar hale getirilmesi ve ülkenin darbe ortamına sürüklenmesi operasyorlarında kullandığı kontr-gerillanın ve onun siyasi örgütü gibi faaliyet yürüten zamanın MHP’sinin, yan kuruluşlarının, iktidar olarak kalmasına asla tahammül edemedikleri solcu Ecevit Hükümetini devirmeye yönelik, isyan hareketi olarak görüyorum. Katliamın, Alevi vatandaşlara yönelmesinin temel sebebi, Kurtuluş Savaşı’ndan itibaren Mustafa Kemal’in aydınlanma hareketini ve CHP tarafından kurulmuş solcu hükümeti desteklemeleridir. Bir diğer sebep de, yoksul Sünni kitlelerin, katliam yapan bir avuç aşağılık CIA çocuğunun arkasına kolayca takılmaya, kandırılmaya uygun görülmesidir.

Saldırganlar, devlet kuvvetleri aleyhine, Ecevit Hükümeti aleyhine, sloganlar atmışlar, propaganda yürütmüşler ve siyasi talepler ileri sürmüşlerdir.

Sloganlardan birkaç örnek: “Katil iktidar”,”Katil Ecevit”,”Katil polis”, ”Ecevit’ini çağır, Türkeş karşında”, ”Bizim Türkeş’imiz yanımızda, sizin Karaoğlan nerede?”, ”Komünist Ecevit sizi gelsin kurtarsın”, ”Senin hükümetin gelsin kurtarsın seni”.

İnsanlar, Başbakan Ecevit kasdedilerek, “Karaoğlan’a kurban ediyoruz” denilerek öldürülmüşlerdir.

Katliamın öncesinde, kıvılcım çakılması eylemi olarak nitelenebilecek ve Ökkeş KENGER (ŞENDİLLER)’in sanık olarak yargılandığı, Çiçek Sineması’nın bombalanması olayı sonrasında, sağa sola saldıran ülkücü grup, olaya müdahale eden polislere de saldırmıştır. İki solcu öğretmenin, 21 Aralık günü öldürülmesinin ardından, 22 Aralık 1978 Cuma günü yapılan cenaze törenine saldırı olayında polis ve jandarmaya da yoğun şekilde saldırılmıştır. Bu sırada iki polis aracı yakılmıştır. Hatta, polise saldırı o derece yoğunlaşmıştır ki, İçişleri Bakanlığı, isyanı bastırma görevinden polisi tamamen almıştır. Polis, olayların yaşandığı, en yoğun üç gün boyunca, görev dışı kalmıştır. Saldırganlar hiçbir yerde, olayları bastırmakla görevli olan askeri güçlerin uyarılarına, sokağa çıkma yasağına uymamışlar, her yerde, çatışma sonucu, güç şartlarda yenilerek, püskürtülebilmişlerdir. Askere, gerek bütün şehir çapındaki mevzi görev yerlerinde ve gerekse, İl Jandarma Alay Komutanlığı’na, silahlı saldırıda bulunmak suretiyle, karşı koymuşlardır. Bu saldırgan gruptan bazıları, olay anında yakalanmışlardır.

24 Aralık 1978 Pazar günü, iki üç bin kişilik silahlı bir grup Kahramanmaraş Valilik Binası’na; “Müslüman Türkiye”, ”Kahrolsun komünistler”, ”İçişleri Bakanı dışarı”, ”Vali istifa”, ”İçişleri Bakanı’nın kellesini isteriz” diyerek saldırıya geçip, büyük bir tehdit yaratmış ve saldırı, Hükümet binasını korumakla görevli askeri zırhlı personel taşıyıcıların ele geçirilmesine saniyeler kala, uçaksavar mermileri de kullanılarak, son anda önlenebilmiştir. İçişleri Bakanı, Kahramanmaraş Valisi ve Jandarma Alay Komutanı ile diğer güvenlik yetkililerinin tamamının bulunduğu Valilik Binasındaki insanlar, kellesi istenen İçişleri Bakanı ile birlikte, tesadüfen katliamdan kurtulmuştur. Bu saldırının görüntüleri, TRT tarafından, o günlerde sık sık, görüntülü olarak yayınlanmıştır. Bu saldırıda, ön safta grubu yönetenlerden olan ve yaralanıp Kahramanmaraş Devlet Hastanesi’ne götürülen 7-8 militan sır oldu. Olayın suçluları ise, tanık olarak yargının karşısına çıkmakla birlikte, hiçbir zaman, bütün çabalarımıza karşın, bu soruya muhatap olmadılar. Yargılanmadılar.

Olayın, zamanın Ecevit Hükümetine karşı silahlı kalkışma olduğunu, sanık İmam Mustafa YILDIZ, saldırgan topluluğa karşı yaptığı konuşmada şöyle dile getirmektedir:

“Bugün burada namaz kılmak caiz değildir. Başımızda komünist ve imansız bir hükümet var. Memleketimizi komünist ve ebücahiller işgal etti. Cuma günü Ulu Cami’yi yıkıp yaktılar. Geçmişte de bu Halk Partisi bizim kitaplarımızı yaktırdı. Hocalarımızı astırdı. Bugün bize düşen görev, çevremizdeki Alevi-Sünni imansızları temizlemektir.”

Bu sözler, katliamın gerçek amacını özetlemektedir. CHP Hükümetini devirmek ve onu destekleyen Alevi veya Sünni olarak niteledikleri solcuları katletmek. Olayın gelişimi ve ortaya çıkan bütün deliller bunu kanıtlamıştır.

Nitekim, Kahramanmaraş katliamı davası kararına bakıldığı zaman görülecektir; yargılamayı yapan Sıkıyönetim Mahkemesi de katliamı, doğru olarak; “Hükümete karşı silahlı isyan” ve “Türkiye ahalisini birbiri aleyhine kıtal’e teşvik ve bu teşvik neticesinde kital’in meydana gelmesi” olarak nitelemiştir.

Av. Nusret SENEM, Av. Ali KALAN, Av. Emcet OLCAYTU ve Av. Barış YİĞİT’ten oluşan büromuz, davanın başından itibaren, olayın nitelemesini doğru yapmıştır. Bu uğurda yürüttüğümüz mücadele, Mahkeme ve Askeri Yargıtay kararında da önemli bir etken olmuştur.

Artık tarih olan bu olayın doğru olarak anımsamasına katkısı olur düşüncesiyle, sorunuza cevabımı biraz uzun tutmayı tercih ettim.

Soru: Katliamı, faşist-şeriatçı örgütler, tek başına mı gerçekleştirdi? Yoksa perde arkasında gizli örgütler var mıydı? Eğer varsa, bunlar hangi örgütlerdir?

- Olaylar sonucu, sanık ifadelerinde, tanık beyanlarında, devletin güvenlik görevlilerinin raporlarında, basının olaylara ilişkin haber ve fotoğraflarında, iddianame ve yargılamayı yapan Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi Gerekçeli Kararında, katliamı planlayıp uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Derneği ve MİSK gibi yasal olarak kurulmuş parti ve örgütler ile ETKO, Kontr-Gerilla gibi illegal örgütlerin adı geçmektedir.

O günlerde, şeriatçı kuvvetlerin bu olaya katılması, Alevi düşmanlığı ve tahriklerin etkisi oranında mevzi, örgütsüz ve düzensizdir. Anımsanacağı gibi, bunların en önemli temsilcileri, Yörükselim Mahallesindeki katliamda 7-8 kişinin hunharca öldürülmesinden sorumlu tutulup idam cezası Askeri Yargıtay’ca da onanan Mahmut DOĞAN (Sakallı Hoca)’dır.

Yapılan yargılamalar neticesinde MHP ve diğer ülkücü kuruluşlar hakkında suç duyuruları reddedildi. Sıkıyönetim Mahkemesi ortaya çıkan kanıtları görmezden geldi. Yeterli kanıt bulunmadığını ileri sürdü. Mahkeme, sanıkların olay tarihlerinde MHP’ye kayıtlı olduğu konusunda araştırma yapılması taleplerini reddettiği halde, “(Sanıkların) üye olduklarına dair dava dosyasında herhangi bir bilgi bulunmadığından; müdahil vekillerinin adı geçen parti hakkında C. Başsavcılığına başvurması konusunda istemlerinin reddine” karar verdi.

1980 Ağustos ayında Ecevit Hükümeti’nin istifa edip, MHP’nin dıştan desteklediği Demirel başkanlığında sağcı hükümetin kurulması ile değişen siyasi ortam, sözünü ettiğimiz diğer kuruluşlar ve ETKO ile Kontr-Gerilla sorumluları hakkında bir adım atılmasına olanak tanımamıştır. 12 Eylül ile birlikte de olayın failleri, koruma zırhına kavuşmuşlar, idam cezası onananlar ise, o dönemde solcu idam hükümlülerine uygulanan yoğun infazlara rağmen, idam edilmekten kurtulmuşlardır.

Soru: Katliam 5-6 gün boyunca sürdü. Uzun sayılabilecek bu süre içinde güvenlik güçleri katliamı niçin önleyemedi? Bu, faşistlerin üstünlüğünden mi, güvenlik güçlerinin taraf tutmasından mı kaynaklandı?

- Katliam, 19. 12. 1978 günü Çiçek Sinemasına bomba atılması, 21. 12. 1978 günü iki devrimci öğretmenin öldürülmesi ve 22. 12. 1978 günü cenaze kortejine toplu katliam yapılması amacıyla saldırılması ile, 23. 12. 1978 tarihinde tek tek saldırılar şeklinde sürerken, bu tarihten itibaren şehir çapında, silahlı isyan hareketine dönüşmüştür. Çevre ilçe ve köylerde yapılan propagandalar sonucu, sokağa çıkma yasağı ilan edildiği halde, binlerce insan Kahramanmaraş’a yığılmış ve Maraş’ın bütün mahallelerinde planlı, askeri düzen içinde, aralarında parola ile irtibat kurulduğu bilinen taarruzlar yapılmıştır. Önceden işaretlenen evlere ve mahallelere saldırılmıştır.

Bu saldırıların önlenememesi ihtimalini düşünmüyorum. Hükümeti devirmek isteyen, İçişleri Bakanı’nın kellesini isteyen ve katliamı yapan güçler, devlet güvenlik kuvvetleri içine de yuvalanmış, ABD’nin kontrol ettiği ve kullandığı güçlerdir. Yasadışıdırlar. Nitekim, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, bu güçlerin, darbe ortamı yaratılması için, olayları planladıkları ve katliamın boyutlarının büyük olması için çalıştıkları anlaşılmıştır. Ancak, güvenlik kuvvetlerinin esas gövdesi, yukarıda da açıkladığım gibi, yasadışı organizasyonlarla ilişkide olmamıştır. Hatta isyan eden saldırgan güçlerin hedefi olmuşlardır. Katliamı, bu yasal askeri kuvvetler bertaraf etmiştir.

Soru: Katliamdan önce gerçekleşen bazı saldırı ve cinayetler, Maraş’ta bir katliam olacağının belirtileriydi. Maraş Valiliği, Emniyeti, İstihbaratı neden önceden önlem almadı?

- 15 Nisan 1978’de ortaya çıkarılan ETKO örgütü, birçok provokasyon aleti ile - üzerinde, hangi MHP’linin ev ve işyerine atılacağı yazılı bombalarla- yakalandılar. Bu örgüt militanları, Adana Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde, bizlerin de müdahil vekilleri olarak katıldığımız davalarda ağır cezalar aldılar. Şahin BORU, Muhittin İLHAN, Ahmet BAĞCI adlı sanıklar hatırlanabilir.

Bu kişilerin yakalanması, katliamın ve silahlanma faaliyetlerinin sekiz ay kadar ertelenmesine neden olmuştur. Olayların öncesinde Maraş polisinin etkin çabası, bütün sağ partilerin yoğun saldırılarıyla karşılaştı. Ecevit hükümeti ise, dirayetli bir tutum izlemek yerine, ülkücü saldırganları yatıştırmaya çalıştı. Yaptıkları yalan propagandadan yılgınlığa kapıldı. Aleni olarak yapılan katliam hazırlıklarını dahi görmezden geldi. Olay olmasın diye adeta dua eder duruma düştü. Bu sebeplerle, olayların önceden bilinmediği, hazırlıkların tespit edilemediği görüşü gerçeklerle bağdaşmıyor. ETKO soruşturması, Yüzbaşı M. Ali ÇEVİKER ile Ökkeş ÇOKUÇKUN’un, Kahramanmaraş’ta silahlanma faaliyetinde bulunduklarına ilişkin bilgiler ve daha onlarca olgu, emniyet güçleri tarafından bilinmektedir. Ancak, siyasi iradenin zaaf içinde oluşu nedeniyle, katliam bağıra bağıra gelmiştir.

Soru: Katliamda yaşamını yitirenlerin ve yaralananların öyküleri acıklıdır. Bunlar içinde sizi en çok etkileyen olay hangisidir?

- O tarihte, insanların kanını donduran vahşet örnekleri vardır. Maraş’ta yaşananlar, tarih kitaplarında okuduğumuz bu tip olayların çağımızda da, irtica ve faşist ideolojiden etkilenen kişiler tarafından, olanca acımasızlığı ile yaşatıldığını gösteren ve asla son olmayan örneklerden birisidir.

Musa SUNA’nın gelini Esma SUNA, karnında 8 aylık çocukla kurşuna dizilmiştir. Doktorlar, anne karnındaki 8 aylık çocuğun da kurşunlanmış olarak çıkarıldığını otopsi raporunda belirtmişlerdir!

Bir gözü kör olan, 90’lık Cennet ÇİMEN’in diğer gözü tornavida ile oyulmuştur. Sonra vurularak öldürülmüş ve ayaklarına araba tekerleği geçirilerek, başının üzerine tuvalet çukuruna dikilmiştir!

Kurşunlanarak öldürülen 11 yaşındaki Ali TRAŞ’ın, kol ve bacakları kesilerek, kazana konup yakılmıştır!

İbrahim BİLMEZ’in iki gözü ama oğlu ve akıl hastası Ali BİLMEZ kurşunlanarak öldürülmüştür!

Sanık Faruk DOĞRUBAKAN ve Haydar TUT, mağdur Kemal YILDIZ’ı bir tepeye çıkarmışlar ve işin zevkine varmak, iyi nişancı olduklarını göstermek için, arkasından ateş etmişlerdir!

Müfettiş Süleyman METİN’i öldürenler, karısı ve çocuklarının, cesedinin üzerine atılıp ağlamalarını alkış tutarak, kahkahalar atarak alaya almışlardır!

Bu olayların, din adına yapıldığı iddialarını doğru bulmuyorum. Bu davranışları savunan bir ahlak ve din olacağına inanmam mümkün değildir. Bu vahşetin sergilenmesinin ancak kontr-gerilla teorisinde yeri vardır. ABD’li kontr-gerilla uzmanlarının yayınlanmış kitaplarında, halka yapılacak vahşetin derecesinin büyüklüğü, halkı gerilladan uzaklaştıracak önemli bir kontr-gerilla taktiği olarak övülür.

Soru: Katliamla ilgili ilginç anınız var mı?

- 1979 Haziran ayında başlayan duruşmalar, 8 Ağustos 1980 günü kararla neticelendi. Duruşmalar sırasında, asla unutamayacağımız olaylar yaşadık. Haftanın beş günü sürekli devam eden duruşmalar boyunca, duruşma salonunda ve dışarıda, 45 gün süren, Kahramanmaraş mahalle ve ilçelerinde yaptığımız keşifler sırasında asla belleğimizden silinmeyen anılar var. Bir gün bunları yazma fırsatı bulacağımızı umarım. Burada acı bir iki anıya yer vermekle yetinelim. Adana’da herkesin, efendiliği ve bilgisi ile üzerinde saygı uyandırmış olan Av. Halil Sıtkı GÜLLÜOĞLU öldürüldü. Adana Kapalı Spor Salonunda süren duruşmalar sırasında, sanıklar tarafından linç edilmekten son anda kendi çabası ile kurtulmayı başaran Halil abi, evinin önünde, arabasına bindiği sırada, ülkücü saldırganların kurşunlarına hedef olarak yaşama veda etti. Onu asla unutamam.

Av. Barış YİĞİT, Av. Ali KALAN, Av. Nusret SENEM, Av. Emcet OLCAYTU, duruşma salonunda sayısız kez saldırıya uğradıktan sonra mahkeme, kapalı salonun müdahil kürsüsünün hemen yanında bir merdiven kurdurdu. Spor salonunun tribünlerine çıkarak saldırıları defetmiş sayıldık. Bir kara mizah örneği olarak anımsarız.

Biz, bu dava ile bir hukuk cephesi açarak mücadele ettik. Ancak çok üzülerek söylemek gerekirse, solun 49 parçaya bölünmüş diğer kesimleri ve bazı sol çevreler, bu kavgayı sürekli küçümsediler. Bizleri, sıkıyönetim ve katliamcıların adaletine alet olmakla eleştirdiler. Hukuk cephesindeki mücadelenin önemsenmemesi yanlıştı. Onların dediklerine biz de katılsaydık, katliamın gerçekleri ortaya çıkarılamazdı. Bu mücadele, aslında tehlikeli ve zor işti. Ölüm göze alınarak sonuna kadar gidilmişti. Av. Ahmet ALBAY, Av. Ceyhun CAN, Av. Halil GÜLLÜOĞLU bu davadaki rolleri nedeniyle, o günlerde katledildiler. Onları minnetle anıyorum. Mağdurlar, ölenlerin yakınları, son dakikaya kadar bizleri desteklediler. Onlarla, adeta tek yürek gibiydik. Olağanüstü zor ve tehlikeli günleri omuz omuza yaşadık ve başardık.

Örsan Öymen’in kaleminden katliam

Milliyet Gazetesinin köşe yazarı Örsan ÖYMEN, Maraş katliamını değerlendirdiği yazısında, katliamı gerçekleştiren faşist örgütlerin hangi siyasi iktidarlar döneminde kurulduğuna ve korunduğuna işaret ederek şöyle diyor:

“Günümüzdeki çatışmaların dinci-laik çizgi yerine, mezhepler ekseninde oluşmasında... Bunun altında yatan da, gerek büyük sermayenin, gerekse işçi sınıfının giderek laik nitelik kazanması, böylece mezhep çatışmalarında odak noktasının, sermaye ve işçi sınıfının göreli olarak güçsüz olduğu bölgelere ve küçük kentlere kaydırılması; varılmak istenen amaç ise, kesinleşmiş sınıfsal farkları, mezhep ekseni üzerinde belirsizleştirmek ve tarihin zorunlu olarak sileceği sağ görüşleri bir süre daha kızgın çatışmanın sıcak ortamında canlı tutabilmek...

Gafletten, dalaletten ve hıyanetten söz eden, ardan ve horlayandan dem vuran, haykırışlara da bir soru işareti koymak gerekir. Ve bu işaretin ardından bazı sorular sormak gerekir.

Acaba Alevilik-Sünnilik kışkırtmaları, mezhep düşmanlıkları hangi dönemde, hangi cepheleşme iktidarında Türkiye gündemine girmiştir?

* Hangi eğitim sistemi uygulamasında ders kitaplarına sokulmuştur?

* Bu kitaplar hangi dönemde yargılanıp bağımsız yargı organları önünde kışkırtıcılığa, mahkum edilmiştir.

* Ve Türkiye’de faşist odaklarının, birer silah deposu haline gelişi, güvenlik kuvvetlerine yardımcı sokak güçlerinin, vurucu cinayet şebekelerinin palazlanışı, devletin içine tırmanışı, kimlerin yönetimine yaramıştır?

* Komando kamplarındaki gencecik beyinler, kimler tarafından yıkanmıştır? Aferin oğlum komünisti vur!

* Bu kamplarda ellerine silah tutuşturulanlara adam öldürme talimleri, kimler tarafından, kimlerin yönetimi sırasında uygulanabilmiştir?

* Bu uygulamayı devlet arşivine raporlar halinde sunan ve ilgilileri uyaranlara karşı, kimler ne yapmıştır?

* Kahramanmaraş kıyımını, salt siyasal amaçlar için ‘küfür malzemesi’ yapmadan önce takkeyi önüne koyup biraz düşünmek gerekir.” 55

Örsan ÖYMEN’in, mantık süzgecinden geçirerek sıraladığı soruların yanıtları bulunsaydı; cinayetlerin, katliamların gerçek sorumluları ortaya çıkacaktı. Dönemin Ecevit hükümeti, katliamdan önce gerekli önlemleri almadığı, sonra ise, suçluların üzerine gitme cesareti gösteremediği için, cinayet ve katliamların sorumluluğunu sırtında taşımaktadır.

b) Siyasi Parti ve Liderler

Süleyman DEMİREL

AP Genel Başkanı Süleyman DEMİREL’in, Kahramanmaraş katliamıyla ilgili olarak yaptığı açıklama:

“... Kahramanmaraş’ta meydana gelen olaylar, bir olaylar zincirinin parçası sayılmalıdır. Kars’ta, Erzincan’da, Sivas’ta, Elazığ’da, Malatya’da, Gaziantep’te, Urfa’da meydana gelen olaylar zincirine, Kahramanmaraş olayları eklenmiştir... Şimdi meselenin başka bir cihetine bakalım. Burada yaralananların tümü kurşunla yaralanmış ve kurşunla ölmüştür. Demek silah kullanılıyor. Bu silahlar burada depo haline gelinceye kadar hükümet neredesiniz? Kime neyi izah edeceksiniz? Bunlardan haberiniz olmadı mı? Haberiniz olduysa niye toplamadınız? Sivas’ta aynı hadise olmuştu. Sivas’ta Alibaba Mahallesi silah deposu haline gelmiş, hükümetin bundan haberi olmuş, burayı aramak cesaretini gösterememiştir, aramamıştır. Elazığ’da ve Malatya’da benzeri olaylar olmuştur. Solculuk Halk Partisinin himayesine girdikten sonra Türkiye bu duruma geldi. Bunun aksini söyleyecek kimse yoktur.”

Alpaslan TÜRKEŞ

MHP Genel Başkanı Alpaslan TÜRKEŞ’in açıklaması: “MHP’yi suçlamaya kalkışmakla son derece gülünç olmaktadır. Emrine aldığı ve yalan yayan istasyonu haline getirdiği TRT de kendilerini kurtaramayacaktır. Ecevit’i huzurunuzda bir defa daha uyarıyoruz. Derhal işkenceleri durdurunuz. İşkencecileri derhal adalete teslim ediniz. Anayasa’ya ve kanunlara bağlı kalınız. Kin ve düşmanlık saçan uygulamalardan ve konuşmalardan derhal vazgeçiniz. Adaleti ve tarafsızlığı her şeyin üzerinde tutunuz. Aksi takdirde ülkeye huzur değil kavga, barış değil savaş getirmeye devam edeceksiniz. Bu tutumunuzda ısrar ederseniz, tarihe kanlı bir iktidarın başı olarak geçeceksiniz.”56

Bülent ECEVİT

CHP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent ECEVİT’in, Kahramanmaraş katliamıyla ilgili olarak yaptığı açıklamalar ilginçtir:

“Son zamanlarda sürekli olarak ve giderek artan ölçüde maalesef halkımız kışkırtılmaya kalkıldı. Bir yanda ‘Bu kış ülkeye komünizm geliyor’ haberleri yayılıp, iddialar yapılır, bir yanda da buna karşı Endonezya tipi soykırımının ve ayaklanın açıktan açığa kışkırtılır. Son günlerde de toplumun bütün kesimleri açıktan direnişe ve ayaklanmaya kışkırtıldı. İşte tüm bu kışkırtmaların ve tertiplerin acı sonuçları Kahramanmaraş’ımızda maalesef görülüyor... Öyle anlaşılıyor ki, şimdi halkı olayların içine çekebilmek için, bir devlet gücüyle halkı karşı karşıya getirebilmek için mezhep ayrılıklarının belirgin olduğu yurt köşelerinde kışkırtmalarını ve tertiplerini yoğunlaştırmış bulunuyorlar...

“Kendi milletine kıyanlar milliyetçi değildir, olamazlar da. Cinayetleri işleyenler kadar bunları yetiştirenler ve kışkırtanlar da sorumludurlar. Bazı gençler kamplarda soykırımı ve katliamı için yetiştirilmiştir.

“Bunlar devlet dışında bir devlet gücü oluşturmaya başlamışlardır.” 57

Bülent ECEVİT, tanımını koymuş ama üstlerine gidememiştir. Saldırı ve katliamlarla ilgili istihbaratı alamamıştır. Faşist örgütlerin devlet bürokrasisinin, istihbaratının, güvenlik güçlerinin içindeki örgütlenmesinin üstüne gidememiştir. Doğruları söylemiş olabilir, ama kendisi hükümettir, ortaya çıkaracak güç de hükümettir.

Türkiye İşçi Köylü Partisi

“Dün halka yapılan saldırının başını ÜGD Başkanı Mehmet LEBLEBİCİ çekmiştir. MHP ileri gelenlerinden fabrikatör Hasan BALCI ise iki öğretmen arkadaşımızın öldürülmesinden beri çevre illerden saldırgan toplayandır. Dünkü kanlı olayların uygulamasında önemli rol oynamıştır. Faşist saldırganlar, mezhep düşmanlığı propagandasıyla birkaç günden beri cenazeye karşı kışkırtmalarda bulunmuşlardır. Vali ve Emniyet Müdürü, defalarca uyarılmasına rağmen başlangıçta az olan saldırganları dağıtmamış, onların güç toplamasına izin vermiştir...” 58

Türkiye İşçi Partisi

TİP Genel Başkanı Bahice BORAN’ın açıklaması: “Faşist terör istediği yerde istediği gibi kol gezmektedir. Hükümet terör yuvalarının ve arkasındaki güçlerin üzerine cesaretle gitmeli ve sonuç almayı başarmalıdır. Hükümet güvenlik kuvvetlerini kesin olarak kendi emri altına almayı ve istihbarat örgütünü kendi emri ve kontrolü altına almayı başarmalıdır.”

MSP

MSP Genel Başkan Yardımcısı Recai KUTAN: “Maraş’taki kanlı olaylara partimiz katılmadı. ‘Müslüman Türkiye’ bizim sloganımız değildir. Olaylara katılmadığımız için bazı çevreler bize kızıyorlar.” 59

c) Katliam basında

Milliyet (25. 11. 1978)

“Ölenlerin sayısının 76’yı, yaralı sayısının 1000’i aştığı bildiriliyor. Sokağa çıkma yasağına rağmen 10.00 sıralarında sayıları bini bulan bir grup, Kıbrıs Meydanında toplandıktan sonra vilayet binasına doğru yürüyüşe geçmişlerdir. Ellerinde sopalar ve taşlar bulunan, tekbir getirerek ve ‘Müslüman Türkiye, Komünistlere ölüm’ diye slogan atarak yürüyen grubu durdurmak için askeri birlikler havaya ateş açmışlardır. Sağ şiddet eylemcileri (Saat 11.30) şehrin doğu ve batı mahallelerine doğru sızmışlar ve burada bazı evleri ateşe vermişlerdir. Yangını söndürmek için gelen itfaiyeye de ateş açmışlardır.

“Komando taburu tarafından yapılan aramada Yusuflar Mahallesinde bir dere içinde 5’i polis olmak üzere 16 ceset bulunduğu, komando çavuşu, cesetlerin bulunduğu derede başka ölülerin olduğunu belirterek sayının 100’e yakın olduğunu söyledi.”

Hürriyet (26. 12. 1978)

“Girilen evlerden ve enkaz altından cesetler çıkarılıyor. Cesetlerin kokmaması için çevre illerden buz istendi. Cuma gününden bu yana örgütlenmiş saldırgan toplulukların yarattığı dehşet ve terör... Ölü sayısı 98, yakılan-yıkılan enkaz altında cesetler bulunduğu, askeri birlikler, girilmeyen Yörükselim Mahallesine giderek kontrol altına aldı. Çamlık tarafında bir topluluk askerlerin üstüne ateş açtı.

“Mağaralı Mahallesinde kokmaya başlayan 16 ceset bulundu. Otopsilerin Belediye Mezbahasında yapıldığı öğrenildi. 2500 kişilik seyyar mutfak Ankara’dan getirildi.

“Saldırganlara dinamit lokumu ve silah dağıtıldı. Adını açıklamayı sakıncalı bulan bir yetkili, ‘Maraş Müftüsünün resmi araçlarla kenti dolaştığını ve halkı kışkırtıcı konuşmalar yaptığını, olayların bundan sonra başladığını’ öne sürdü.”

Cumhuriyet (24. 12. 1978)

“CHP’li ve Alevi yurttaşların ev ve işyerleri ateşe verildi. Alevilerin yoğun olduğu Yörükselim, Yeni Mahalle semtlerinde kurşun yağmuruna tutulan bazı evlerde Alevi yurttaşların satırla hunharca öldürüldükleri, Hastane çevresini de kontrol altına alarak getirilen yaralılara ateş ettikleri, bazılarını kurşuna dizdiklerini öğrenildi.

“Gazipaşa semtinde askerlere sığınan iki kişi eylemciler tarafından geri alınarak bunlardan biri silahla öldürüldü, biri ağır yaralanarak sokakta bırakıldı.

“Saldırganlar, sağlık ocağında görevli iki yaralıyı zorla dışarı çıkararak kurşuna dizmişlerdir.

“Saldırganlar, Devlet Hastanesinin çevresini çevirerek hastaneye getirilen yaralılara silahla ateş etmişlerdir. Yaralıları taşıyan ambulans şoförü de silahla öldürülmüştür.

“Alevilerin yoğun olduğu Yörükselim, Yeni Mahalle ve Karamaraş Mahalleleri saldırının yoğunlaştığı, katliamların arttığı mahallelerdir. Uzun menzilli silahlarla taranmışlardır. Evler ateşe verilmiştir. Girdikleri evlerde yurttaşları satırla hunharca katletmişlerdir.”

Cumhuriyet (25. 12. 1978)

“24. 12. 1978 sabahı saat 10.15 sıralarında sağcı gruplar, sokağa çıkma yasağına karşın kentin sokaklarında birikmişler, bin kişilik bir grup vilayete yürümeye başlamışlardır. Topluluğun dağılmasını isteyen jandarmalara saldırınca aralarında çatışma çıkmış, jandarmalar havaya ateş etmek zorunda kalmışlardır. Ve beş bin mermi yakılmıştır. Sağcıların ellerinde Amerikan yapımı M.I. piyade tüfeklerinin bulunduğu, vilayete yakın bazı binaları ateşe vermişlerdir.

“Yakınlarını kayıp eden çok sayıda yurttaş, vilayet önüne gelerek ‘Biz bu şehirden gitmek istiyoruz. Bize yardım edin, asker değil, şehri terk için araç istiyoruz’ diye bağırıyorlardı.

“YSE Bölge Müdürlüğünün binası, sağcı saldırganlarca işgal edilmiştir. Orada silah dağıtıldığını, Yörükselim, Yeni Mahalle ve Sakarya Mahallesinde iki günden beri mahsur kalan kişileri kurtarmaya giden polislerin üzerine uzun menzilli silahlarla ateş açılmıştır.

“Yapılan saldırılarda gittikleri evlerde kadın-çocukların kurşuna dizildiği, boğazlarının kesildiği, daha sonra ölülere gaz dökülerek evlerin ateşe verildiği bildirilmiştir.”

Tercüman ( 25.12. 1978)

“Esma Suna adlı hamile bir kadın yaralı olarak hastaneye getirilmiş. Sezaryen ameliyatıyla bebek alınmış ise de, ancak hem anne hem de bebek ölmüştür.

“ 24.12. 1978 günü saat 10.00 sıralarında bir patlama ve silahlı bin kişilik bir grubun hükümet konağına yürümesiyle yeniden yoğunlaşmıştır. Evlerden de askerlerin üstüne ateş açılmıştır. Bu saldırıyı vilayette İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı da izlemiştir.

“Emniyet kuvvetlerinin giremediği mahallelerde patlama ve silah sesleri yoğunlaşmıştır. Bu arada çocukların, kadınların, yaşlıların üzerine gaz, benzin dökülerek yakıldıkları haberi vilayet binasına ulaşmıştır.

“Milli Eğitim müdürü Kasım KOÇ, olaylar başlayınca sığınmak amacı ile Çokyaşar Köyü’ne gitmiş: ‘Orada durumun daha feci olduğunu gördüm. 4 kişiyi gözlerimin önünde silahla tarayarak öldürdüler, ölü sayısı en azından 15’dir.’”

Aydınlık (16. 01. 1979)

“Evimize saldırmışlardı, kaçtık. Mecburen Mahmut KUŞAT’ın (Kürt Mahmut) evine sığındık. Kendisinden korkuyorduk. Bize, ‘Biraz sonra geleceğim’ diyerek dışarı çıktı. O sırada telefon çaldı, telefonu açtım. Telefona çıkan şahıs, ‘Ben Ahmet YILDIZ’ım dedi ve Mahmut’u sordu. Kendisine ‘Evde olmadığını ve benim de akrabası olduğumu’ söyledim. ‘Biz burada komünist Alevileri epeyce öldürdük’ dedi. ‘Elimize geçen komünist kurtulamıyor, doğruca fabrikaya atıyoruz. Nusret (Nusret KUŞAT, Mahmut’un oğlu) İslahiye’den bir sandık silah getirdi. Burada pek gözükmemesi için gönderdim. Herhalde eve gelir. Şu anda bizim Bekir ve Mehmet bir Aleviyi çevirdiler. Durum iyi. Bizim gibi yaparlarsa, şehirde hiçbir Alevi komünist sağ bırakmayacağız. Alo sizin orada durum nasıl?’ dedi. İyi, iyi burası sakin, dedim ve korkudan kapattım.

“Hemen vilayeti aradım. Çıkan komutana, ‘15 dakika içerisinde bizi kurtarmazsanız öldürecekler’ dedim. Eğitim Enstitüsüne de telefon ettim. Bizi kurtarmaları için yardım istedim. 15 dakika kadar sonra zil çaldı. İçeri Mahmut KUŞAT girdi. Hemen telefona koştu. Telefonda Başhekim Çetin DİKER’le görüştü. ‘Ağabey komünist Alevilerin seni öldürdüğünü duyduk ve çok üzüldük, şükür sağsın’ dedi. Evde bulunanlar titremeye başladık. Askeri arabalar o anda geldi. Kurtulduk.”

4. Bilanço ve Sonrası...

Kahramanmaraş katliamından sonra her zaman olduğu gibi soruşturmalar yapıldı, davalar açıldı.

25 Aralık gecesi saldırılar sona erdi. Sıra katliamın bilançosunun çıkarılmasına gelmiştir. Saptanan ölü sayısı 111’dir. Yüzlerce kişi yaralıdır. 210 ev ve 70 işyeri yakılıp yıkılmıştır. Saldırılar durmuş ama halkın korkusu durmamıştır. CHP Milletvekili Oğuz SÖĞÜT, “Yaşananların bir soykırım olduğunu ve Alevi nüfusun yüzde 80’inin kenti terk ettiğini” söylüyordu.

Kahramanmaraş katliamı olmuş bitmiş, Ecevit hükümeti 26 Aralık’ta toplanan Bakanlar Kurulu’nda çareyi 13 ilde sıkıyönetim ilan etmekte bulmuştu. “Sağa da, sola da karşıyız” diyerek iktidar olmaya çalışan Ecevit, katliamı, “Kahramanmaraş toplumsal olayları” olarak anıyordu. Günaydın gazetesinin 28 Aralık’taki manşeti durumu açıklıyordu: “Demirel keyifli. Yeniden başbakan olma umudu Demire’i sevindirdi” ve “Ecevit sıkıntıdan sigarayı günde iki pakete çıkardı”.

Sıkıyönetim isteyenler başarmışlardı. Demirel’den Türkeş’e kadar herkes sevinç içindeydi. (Ne ki sevinçleri kursaklarında kalacaktı...) Hatta katliamı “Komünist ve Maocu yasadışı silahlı gerillaların katliamı” olarak nitelendiren Alpaslan TÜRKEŞ, sıkıyönetimin sadece 13 il ile sınırlı tutulmasını yetersiz buluyordu.

Dönemin İçişleri Bakanı İrfan ÖZAYDINLI’nın hazırlattığı rapora göre, katliam planlayıcıları dışarıdan gelmişti: “19-25 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş otellerinde kalan kişilerle ilgili yapılan araştırmada, kent dışından gelen 26 tane seyyar piyango bayii bulunduğu tespit edilmiştir.

“Kahramanmaraş ilinde yeteri kadar Milli Piyango bayii vardır. Ve 19-25 Aralık günlerinde çekiliş olamayacağına göre, sahte meslek göstererek kalan bu kişilerin, olaylardan haberdar olarak gelmiş militanlar oldukları kanısı uyanmaktadır.” (İfadelerinin inceliğine bakın, gerçek gözüne girmiş, o hâlâ ‘çabalama kaptan, ben gidemem’ diyor...) Kısacası, piyango bu kez Kahramanmaraş’a çıkar!

Bu piyangocuların bir başka versiyonuna 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta rastlıyoruz. Yine dışardan gelmişler, otel defterlerinin meslek hanesini, “hicret koşucusu” olarak doldurmuşlardı!

Kahramanmaraş’a piyango satmaya gidenler arasında adlarını artık ezberlediğimiz isimler de var. Ellbet piyangocu olarak değil, katliam sanıkları olarak: Ünal AĞAOĞLU ve Haluk KIRCI... İşveren ise bu davada yargılanan Ökkeş KENGER. Tanıl BORA ve Kemal CAN’ın Devlet, Ocak, Dergah isimli kitabında söz ettikleri gibi, “Ülkücü hareket 12 Eylül sonrasında söz konusu tarihsel sorumluluğu ve onun bilgisini ‘silmek’ için iki etkiye bel bağlayabilirdi: Bir, MHP’nin, ülkücü hareketin Maraş’a ilişkin sorumluluk taşıdığı bilgisinin yayılması. İki, Maraş’ın unutulması. Maraş olaylarının bilgisi ’12 Eylül öncesi terör olayları’ genelliği içinde kaybolmuş veya ‘vasatlanmış’ durumda olması. Bu acı ama gerçek durumda, Türkiye toplumunun kolektif siyasal belleğinin ezeli zayıflığının payı var. Bu zayıflıkta 'devlet politikalarının' özellikle askeri darbe sonrası rejimlerin, söz konusu ortak belleği deforme eden, travmaya uğratan süreçleri belirleyici...”

Evet, yıllar boyunca silmeye çalıştılar katliamın, katliamların izlerini... O silicilerden biri de Turgut TÜRKEŞ’ti. Akşam gazetesinde 20 Ekim 1994 tarihinde “Buradan Bakınca” isimli köşesinde (Ne kadar anlamlı bir isim seçmiş köşesine!) şu sıkıntısını dile getiriyordu: “Zülfü LİVANELİ Alevilerle ilgili yaptığı ve ATV’de yayınlanan programda (O zaman, prim yapıyordu bu tür programlar. Şimdi başka...) benim sayabildiğim kadarıyla üç defa Sivas, Çorum, Kahramanmaraş olaylarının ismini zikrederek, zihinlerde yer yapması için veya bilmeyenlerin sorup öğrenmeleri için dikkat çekti.” Ne diyelim, yarası olan gocunur...

Kahramanmaraş katliamının ardından, bütün demokratik kitle örgütleri ve gençlik günlerce katliamı lanetlemiş ve yine bu yüzden cezalandırılmışlardı. Ancak biz yaşadıklarımızı unutmadan, unutturmadan yaşıyoruz. Kim nereden bakarsa baksın, unutturamaz...

Unutturamaz, nasıl unutalım ki...?

Sevgili Emil Galip SANDALCI’nın 26 Aralık 1979 tarihinde Demokrat gazetesinde “Zamandır” başlıklı yazısında dediği gibi: “Kuşkusuz içinde yaşadığımız şu kokuşmuş, kanlı, haksız ve eşitsiz rezil ortamda faşizme, emperyalizme, şovenizme vb. karşı olacağımızı açıklamak doğaldır. Eğer asfalt yol üzerine kapaklanmış cesedi gazete kağıtları ile örtülü profesör dostumuzun (Orhan TÜTENGİL) öpülesi ak saçlı cansız başını TV ekranlarında seyrederseniz ve de cenazesinde -katili imişcesine- dipçiklenirseniz, ya da eşinizin, oğlunuzun, kardeşinizin, babanızın kanlı et parçalarını duvarlardan kazırsanız, gözü gitmiş, kolu bacağı kopmuş, delik deşik edilmiş, felç olmuş, tabanları patlatılmış, elektrikle delirtilmiş, ardına cop sokulmuş insanları tanır, bilirseniz... Elbette faşizmin yanında değilsiniz. Eğer insansanız, Hitlerleri, Himlerleri kıskandıracak Kahramanmaraş kıyımının yapıldığı bu ülkede şovenizm karşısına dikileceksiniz...” (Aktaran Feza KÜRKÇÜOĞLU, V - Özgürlük Dergisi, Sayı 16, 15 Aralık 1998)

Katliamın bilançosu

  • Ölü sayısı 111
  • Yaralı sayısı 1000’in üstünde
  • Tahrip edilerek yakılan ev 552
  • Tahrip edilerek yakılan işyeri 289
  • Yakılan oto 8

23-25 Aralık 1978’de Kahramanmaraş’ta yaşamını yitirenler

  • Abidin UZUNPINAR Sol
  • Ali UZUNPINAR Sol
  • Hasan UZUNPINAR Sol
  • Mehmet ÜNVER Sol
  • Döndü ÜNVER (Ev Hanımı) Sol
  • Zühre ÜNVER (Ev Hanımı) Sol
  • İbrahim ÜNVER Sol
  • Malik ÜNVER Sol
  • Fidan SUNA (Ev Hanımı) Sol
  • Ali SUNA Sol
  • Esma SUNA (Ev Hanımı) Sol
  • Mehmet SUNA Sol
  • Yılmaz BAZ Sol
  • Kezban USTA (Ev Hanımı) Sol
  • İbrahim USTA Sol
  • Yusuf LEVENDİZ Sol
  • Ali AKINCI Sol
  • İsmail NERGİS Sol
  • Hasan AKIRMAK Sol
  • Ali YILMAZ Sol
  • Hatice YILMAZ (Ev Hanımı) Sol
  • Hüseyin YILMAZ Sol
  • İmam ERGÖNÜL Sol
  • Hüseyin ERGÖNÜL Sol
  • Güllü ERGÖNÜL (Ev Hanımı) Sol
  • Süleyman METİN Sol
  • Ali TRAŞ Sol
  • Zeynep AYDOĞAN (Ev Hanımı) Sol
  • Ali ÜN Sol
  • Kamil ÜN Sol
  • Zekeriya ÜN Sol
  • Gülşen ÜN (Ev Hanımı) Sol
  • Elif BALTA (Ev Hanımı) Sol
  • Kemal ÖZDEMİR Sol
  • Cennet ÖZDEMİR (Ev Hanımı) Sol
  • Ali DOĞAN Sol
  • Mehmet DUMAN Sol
  • Yusuf LAKAP Sol
  • Hasan YÜZÜK Sol
  • Kalender TOKLU Sol
  • Hüseyin TOKLU Sol
  • Zeynep NERGİZ (Ev Hanımı) Sol
  • Aziz TÜZÜN Sol
  • Hasan ILDIRCAN Sol
  • Mustafa ACINIKLI Sol
  • Veli YILDIZ Sol
  • Ahmet YILDIZ Sol
  • Şıbo BEKAN Sol
  • Mahmut ÜNAL Sol
  • Sebahat İŞBİLİR (Ev Hanımı) Sol
  • Hacı Veli İŞBİLİR Sol
  • Ali Rıza İŞBİLİR Sol
  • Mehmet İŞBİLİR Sol
  • Mehmet SAĞLAM Sol
  • Ali SAĞLAM Sol
  • M. Ali BALTA Sol
  • Hasan KÜÇÜKKAYA Sol
  • Hatice GÖRÜR (Ev Hanımı) Sol
  • Hasan ÖZTAŞ Sol
  • Hüseyin CEREN Sol
  • Ali BİLMEZ Sol
  • Hasan BİLMEZ Sol
  • İbrahim BİLMEZ Sol
  • Fatma BİLMEZ (Ev Hanımı) Sol
  • Hacı Bektaş BOZKURT Sol
  • Hasan NERGİZ Sol
  • Ali ASLAN Sol
  • Veysel KALKANDELEN Sol
  • Şah İsmail KALAYCI Sol
  • Derviş ZÜLKÜFLÜ Sol
  • Musa FUNDA Sol
  • Abbas KARAKIZ Sol
  • Bayram BİL Sol
  • Musa ALTUN Sol
  • Mehmet TORUN Sol
  • Memili BAKICI Sol
  • Hamza YILMAZ Sağ
  • Ercan KÖŞE Sol
  • Nazım TOSUN Sol
  • Mehdi KÖKLÜ Sağ
  • Osman ANDIZ Sağ
  • Evliya ERMİŞ Sağ
  • Ökkeş DALKIRAN Sağ
  • Mehmet KAHVECİ Sağ
  • Mehmet MENGÜCEK Sağ
  • Hacı BIYIKLI Sağ
  • Bünyamin VAROL Sağ
  • Abdullah KANDEMİR Sağ
  • Adem ARMUT Sağ
  • İsmail TERCAN Sağ
  • Abdullah POLAT Sağ
  • Mehmet ERGÜNDÜZ Sağ
  • Ökkeş İNCE Sağ
  • Necati PARAMIŞ Sağ
  • Zeki YILDIRIM Sağ
  • Süleyman AYDOĞAN Sağ
  • Cemil KARADUTLU

·13 kişinin kimliği tespit edilememiştir. Bu nedenle adlarını yazamadık. Toplam ölü sayısı 111 kişidir.

(Kaynak : O. Tayfun MATER, 12 Eylül Öncesi-Sonrası, s. 612)

Davanın sonucu

Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay İlleri Sıkıyönetim Askeri Komutanlığı I Numaralı Askeri Mahkemesinin (Esas No: 1980/82, Karar No: 1980/520 sayılı) gerekçeli kararı:

  • Hakkında dava açılan sanık sayısı 804
  • Ölüm cezasını alanlar 29
  • Müebbet hapis cezası alanlar 7
  • 15-24 yıl arası hapis cezası alanlar 7
  • 10-15 yıl arası hapis cezası alanlar 29
  • 5-10 yıl arası hapis cezası alanlar 259
  • 1-5 yıl arası hapis cezası alanlar 26
  • Beraat edenler 379
  • Karar aşamasında firarda olanlar, çeşitli nedenlerle davası tefrik edilenler ve ölümle davası düşenlerin toplamı : 68
  • Ölüm ve müebbet cezalarının dışındaki diğer hapis cezalarında 1/6 arasında indirim uygulanmış, cezalar daha da azalmıştır.

Mahkemenin kararı, Yargıtay’da bozuldu. Yeniden yargılama, Yargıtay süreci vb. idam cezaları uygulanamadı. Hafif cezalarla dosya kapandı.

KAYNAKLAR

  1. ) Besim ATALAY, Maraş Tarihi, Dizerkonca Mat., İstanbul 1973, s. 72
  2. ) A.g.e., s. 168 - 180
  3. ) Aydınlık Gazetesi, 12. 01.1979
  4. ) Aydınlık, 03. 01. 1979
  5. ) Sonhavadis ve Milliyet Gazeteleri, 22. 04. 1978
  6. ) Milliyet, 22. 04. 1978
  7. ) Kahramanmaraş Davası Gerekçeli Kararı (Gerekçeli Karar), (1980/92, Karar: 1980 / 520), s. 36
  8. ) Gerekçeli Karar, s. 349
  9. ) A.g.e., s: 360
  10. ) Hürriyet Gazetesi, 26. 12. 1978
  11. ) Aydınlık, 18. 01. 1979
  12. ) Gerekçeli Karar, s. 173
  13. ) Muzaffer İlhan ERDOST, Faşizm v e Türkiye, s. 205 - 206
  14. ) Gerekçeli Karar, s. 186
  15. ) A.g.e., s. 186
  16. ) Yenigündem Dergisi, Sayı 38, 23-29 Kasım 1986
  17. ) Gerekçeli Karar, s. 191
  18. ) A.g.e., s. 194
  19. ) A.g.e., s. 194
  20. ) A.g.e., s. 196
  21. ) A.g.e., s. 198
  22. ) A.g.e., s. 199
  23. ) A.g.e., s. 201
  24. ) A.g.e., s. 202
  25. ) Yenigündem Dergisi, Sayı 38, 23-29 Kasım 1986
  26. ) Gerekçeli Karar, s. 204 - 205
  27. ) A.g.e., s. 206
  28. ) A.g.e., s. 207
  29. ) A.g.e., s. 208
  30. ) A.g.e., s. 210
  31. ) A.g.e., s. 220
  32. ) A.g.e., s. 227
  33. ) A.g.e., s. 232
  34. ) A.g.e., s. 244
  35. ) A.g.e., s. 248
  36. ) A.g.e., s. 251
  37. ) A.g.e., s. 253
  38. ) Aydınlık, 26. 01. 1979
  39. ) Cumhuriyet, 26. 12. 1978
  40. ) Hürriyet, 25. 12. 1978
  41. ) Gerekçeli Karar, s. 274
  42. ) A.g.e., s. 273-274
  43. ) A.g.e., s. 272
  44. ) Milliyet, 25.12. 1978; Cumhuriyet, 26. 12. 1978
  45. ) Milliyet, 25. 12. 1978
  46. ) Tercüman, 25. 12. 1978
  47. ) Gerekçeli Karar, s. 172
  48. ) A.g.e., s. 175
  49. ) A.g.e., s. 181
  50. ) Aydınlık, 31. 01. 1979
  51. ) Yenigündem Dergisi, Sayı 38
  52. ) Gerekçeli Karar, s. 276, 280
  53. ) Hürriyet, 24. 12. 1978
  54. ) Cumhuriyet , Milliyet, Hürriyet, 26. 12. 1978
  55. ) Milliyet, 27. 12. 1978
  56. ) Milliyet, 25. 12. 1978
  57. ) Milliyet, 25. 12. 1978
  58. ) Cumhuriyet, 24. 12. 1978
  59. ) Hürriyet, 25. 12. 1978

KAYNAK: http://www.aleviyol.com/

 

 
 
  Bugün 29129 ziyaretçikişi burdaydı!  


*

*Parolanınız Tekrar Parolanız

Şifreniz en az 5 karakter,en çok 12 karakter olabilir.



*

Eğer e-posta adresinizin serverları bunlardan biri değilse aşağıda görmüş olduğunuz alana e-posta adresinizi yazınız!
@.com

*


Kendinizi Tanıtınız



 
AKIN VAR GÜNEŞE AKIN,GÜNEŞİ ZAPTEDECEĞİZ;GÜNEŞİN ZAPTI YAKIN!!! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol